10 Kasım 2011 Perşembe

Atatürk'ü Saygı İle Anıyoruz !

Büyük Türk Milleti'nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 73.yılını saygı,şeref,özlem ve üzüntüyle anıyoruz..Rahat uyu Ata'm..!

''Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır''

8 Kasım 2011 Salı

The Box /2009

Kutu..Adı üstünde bir kutu işte..İnsan bir kutuda yaşar,dünya bir kutu gibidir,bindiği arabanın tekeri bir kutudadır ve insan öldüğünde bile bir kutuda çürümeye bırakılır...Düşünmeyi,empati yapabilmeyi ve hayatta paradan da önemli şeylerin olması gerektiğini anlatan çok başarılı bir film.Filmle ilgili birçok yazılı okudum.Beğenen ve beğenmeyenler olmuş.Beğenmeyenler çoğunlukta gibi..Benim fikrimse olumlu.Tabi yönetmenin,kurgunun,konunun,oyuncuların etkisi yüksek ama gerçeği söylemek gerekirse filmin yönetmeni sadece isim olarak tanıdığım için filmi izlememdeki en büyük etken Cameron Diaz'dı.Diaz bu filmiyle farklı bir karaktere bürünmüş ve birazdan değineceğim gibi gayet iyi bir performans sergilemiş...

Öncelikle orjinal bir yapım.Filmde verilmeye çalışılan bir ders var aslında.Kutudaki düğmeye basarsan 1 milyon dolar kazanacaksın ama aynı zamanda dünyanın bir yerinde hiç tanımadığın biri de ölmüş olacak.Eğer seçimin kutuya basmak olacaksa sen bencil yada kendini öle görmesen bile o parayı çok istiyor olacaksın.O zaman sen yine sadece kendini düşündüğün için bencil olacaksın.Çünkü o parayı aldığında hiç tanımadığın biri ölecek.Belki de ölen bir bebek,yada yaşamının baharında bir genç,ya da başka biri..Sonuçta biri ölecek ve sen bundan sonra başka testlere daha tabi tutulacaksın..İşte bu testin şimdiki kurbanları Norma ve Arthur oldu.Paraya ihtiyaçları olan çünkü aynı gün çok istedikleri işlerini kaybeden Norma ve Arthur'un kendi geleceklerini de düşünüp o düğmeye basmaları..Tabi düğmeye kimin bastığı da çok önemli.Düğmeye basan kişi ya kendi ölecek yada çocuğu sağır ve kör kalacak.İşte 1 milyon doları almanın bedeli de burda başlıyor.Aslında film ağır ilerlemesine rağmen o kadar akıcı ki izlerken tüm duyguları yaşaıyorsunuz.Biri size asla hiçbir neden yokken 1 milyon dolar verdiğinde düşünmemizi isteyen filmin sonunda Norma'nın çocuğunu kurtarması için hayatına veda etmesi işte hiç tanımadığı birinin ölmesiyle eşit hale geliyor.Zaten Norma'nın öldüğü an başka bir aileden bir kadın düğmeye basıyor ve işte tam o anda Norma ölüyor.Kısacası bir zincirle bu örgü devam ediyor.Filmin başında Norma düğmeye bastığında da bir kadın kocası tarafından kalbine sateş edilerek öldürülmüş,polisler ailenin çocuğunu banyoda bulmuştu.Buradan da anlaşılacağı üzre Norma ve Arthur'un da çocuklarının banyoda sağır ve kör halde bulunması oyunun kurallarını net bir şekilde açıklıyor.Filmde parçaları tamamladığınız da aslında kafanızda pek fazla soru işareti kalmıyor.Mesela kutuyu getiren adamın yüzünün yarısının yok olması ve kapıyı açtığınızda adam hakkında o anda hissettiğiniz duygular da çok önemli.O anda hissetmeniz gereken sevgi olmalı çünkü eğer acırsanız diğerlerinden farkınız kalmaz.Norma'nın diğerlerinden farkı da bu çünkü kendisinin de küçükken başından geçirdiği bir kaza sebebiyle sağ ayak parmaklarından dört tanesi yok..İşte tüm gizemi ve güzelliğiyle basit bir kutu...

Filmin basit ve gereksiz,zaman kaybı olduğunu düşünenler bence hala basit bir dünyada,basit bir zaman diliminde yaşayanlar...Cameron Diaz'ın performansına gelirsek bir komedi oyuncusu olmasına rağmen son dönemlerde farklı rollere bürünmesi (Bkz.Kız Kardeşimin Hikayesi) çok hoş...Beni yine yanıltmadı ve hoş bir performans sergiledi.Donnie Darko'nun yönetmeni Richard Kelly oldukça orjinal bir yönetmen.Sinemaya kendi tarzını koyan yönetmenleri çok seviyorum.Örneğin;David Lynch bir efsane.Kelly'de bu filmiyle yine hayranlarını şaşırtıyor ama daha düşük not alan bu filminde bence performansından bişiy kaybetmemiş.Kelly'nin en beğendiğim özelliği ise filmde tüm detayları izleyicinin görmesini istemesi ve izleyicinin merak ettiklerini filmde cevaplandırması..Uzan lafın kısası izleyin derim bu filmi.Bir başyapıt havasında değil ama başarılı bir film olduğu aşikar.Merak uyandırıcı gizemli ve farklı bir film!

7 Kasım 2011 Pazartesi

Stake Land /2010

Korku fanatikleri iyi bilir ki korku sinemasında vampirlerin,zombilerin ve yamyamların eskiden çok büyük bir yeri vardı.1975'ten sonra teen-slasher filmlerinin bu tür yapımların önüne geçmesiyle vampirler gündemden düştü.Ancak 2000'li yıllara gelindiğinde 2-3 absürd komedi tarzında filmle canlanmaya başlayan bu sektör altın çağını Alcakaranlık(2008) filmiyle yaşadı.Alcakaranlık filminin büyük bir ilgi görmesi edebiyat ve hatta dizi dünyasını da tamamıyla içine almayı başardı.Son dönemde Alcakaranlık serisi devam ederken komedi,dram vb. türlerde çıkan vampirli filmleri,Vampir Günlükler dizisi de TV'den devam ettirdi..Hepsinin asıl kaynağı olan Edebiyat alanında bugün hala vampir serileri okuyucular tarafında büyük ilgi görmekte..Ancak hepsinin de vampirlere bakış açısının,vampirlerin özellikleri ve yaratılışları bakımından farklı bir çizgide olması hala bu furyanın devam etmesini sağlıyor...2010 yılında yapılan ve bu yıl ülkemizde de gösterime giren son vampir filmlerinden birisi de kendi çzigisini yaratan bir başka film,Stake Land...

Filmin her bakımdan diğer vampir filmlerinden farklı olması Alcakaranlık gibi duygusal vampir-insan aşkını anlatan filmlerden bence bir basamak daha kaliteli olmasını sağlıyor.Stake Land'ın en büyük artısı duygusallığı ön plana çıkarmaması olmuş.Yani ortada bir aşk yok bir hayatta kalma mücadelesi var ve değişik vampir makyajlarıyla film oldukça orjinal görünüyor.Filmde ayrıca 'Kardeşlik' adı verilen bir din örgütünün ülkeyi vampirlere yardım ederek ele geçirme çabası ve Beyefendi,Martin ve yanındakilerle sürekli çatışma halinde olması filmin diğer artılarından.Öncelikle farklı makyaj anlayışına diyecek lafım yok gayet güzel olmuş.Bir diğer husus ta filmin sadece kurtulmaya çalışan 3-4 insanın sadece vampirlerle mücadelesine dönüşmemesi.Bu özellik filmi sıkıcıktan ve basitlikten kurtarmış.Abartıldığı kadar korku türünü yansıtmasa da bana göre gerilim ve dram türünün bu furyada önemli bir başucu eseri olmuş diyebilirim.Filmin hoş ta bir korgusu var.Rüya sahneleri olsun,şaşırtan sahneleri (özellikle de son sahnesi) olsun oldukça orjinal bir film olmuş.Masraftan pek kaçınılmaması ve eldeki imkanların doğru kullanılması görselliği geliştirmiş ve filmi film yapmış,izleyiciyi kendisine kolayca çekmeyi başarmış.

Filmde ayrıca oyuncular karakterlerini iyi bir şekilde yansıtmayı başarmış.Nick Damici üstlendiği zor karakteri başarıyla gerçekleştirirken ona başrolde eşlik eden Connor Paolo ise oyunculukta kendini bu filmde daha da geliştirmişe benziyor.Öyle ki filmin diğer vampir filmlerinden bir başka artı noktasını da oyunculuk performansları oluşturuyor...Filmin süresi iyi tutulmuş.90 dk boyunca pek az sahnede sıkılabilirsiniz ama sahnelerin uzun tutulmaması izleyiciyi filmden koparmıyor ki bu tarz filmler için önemli bir detay olmuş.Kısacası bu senenin başarılı filmlerinden biri Stake Land.Henüz ciddi bir eleştiri yazısını okumadım ama bu tür filmlerden anladığım için rahatlıkla söyleyebilirm ki farklı bir film.Benim içinse farklı dünyamda farklı bir film olmuş..:)