30 Eylül 2012 Pazar

Ice Age:Continental Drift (2012)

Buz Devri efsanesi hayatımıza gireli tam 10 yıl oldu.Dile kolay tam 10 yıl...Her bölümünde izleyiciye ayrı bir zevk veren ve güldürmeyi başaran Buz Devri 4.filmiyle karşımızda.Buz Devri o kadar önemli bir seri ki benim gibi animasyon izlemeyi pek tercih etmeyen milyonlarca kişinin bile hayranı olup izlediği bir seri.Artık bizden biri olan Sid,Diego ve Manny'nin o harika seslendirmesiyle karşımıza çıkan Buz Devri 4.filminde de kaliteden ödün vermiyor ve güldürmeyi başarıyor.

Serinin bu bölümünde kıtaların ayrılmasıyla ailesini kaybeden Manny'nin dostları Sid ve Diego ile ailesini tekrar bulmaya çalışması konu alınıyor.Ayrıca bu bölümde Diego'nun da aşık olmasına,Sid'in babaannesine bakmak zorunda kalışına tanıklık ediyor ve Manny'nin kızı Şeftali'nin arkadaşlarını da tanıyoruz.Kısacası kadro daha renkli bir hal alıyor ve izlemeye doyamıyorsunuz.Her zaman ki tembelliğinin ve beceriksizliğinin yanında Sid'in bu sefer ki kahramanlığı da ayrı bir eğlence odağı tabi.

The Reef (2010)

2 hafta önce Türkiye'de vizyona giren The Reef vizyona 2 yıl gibi çok geç sürede giren filmlerden biri.Türkçe'de ''Kayalık'' anlamına gelen The Reef filmi afişinden de anlaşılacağı üzere denizde geçen bir köpekbalığı filmi.Jaws serisi ile başlayan ''köpekbalığı dehşeti'' teması korku sinemasının da vazgeçilmezlerinden birisi.The Reef de bu çizgide yer alan ve gerçek hayattan uyarlanmış bir öykü ile karşımıza çıkıyor.Çekimlerinin başarısı ile dikkat çeken film izlenmeye değer duruyor.

Filmde haftasonu için denize açılarak tatil yapmak isteyen 5 kişinin hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor.İlk 45 dakika boyunca teşrif etmeyen köpekbalığı görünmeye başladıktan sonra heyecan artıyor ve asıl film başlıyor.Senaryoyu tamamlamak adına biraz aşk ta katılsa da filme,köpekbalığı işin içinde olunca pek de dikkatimi çekmiyor diğer şeyler.Filmin gerçek hayattan uyarlanmış olması da ayrı bir dikkat çekici nokta.

26 Eylül 2012 Çarşamba

Bu Kış Neler İzleyeceğiz ?

Kış geldi artık...Bu da demek oluyor ki sinemalarda kaliteli filmler izlemenin vakti geldi.Oscar Ödülleri'nin olası adayları da bu aylarda vizyona giriyor.Bu yıl 2-3 önemli filmin belirsizliği dışında Oscar adaylarını izleme şansı bulacağız.Dünya festivallerinde prömiyerleri yapılan dev film Türkiye'de de yakın zamanda vizyona giriyor.İşte sinema planınızı değiştirebilecek olası Oscar adayı filmlerin gösterim tarihleri;

+12.10.2012 Looper (Bilim Kurgu/Aksiyon)

+26.10.2012 Cloud Atlas (Bilim Kurgu/Dram)

+26.10.2012 Lawless  (Dram/Suç)

+30.11.2012 Argo  (Gerilim/Dram)

+07.12.2012 The Words (Aşk/Dram)

+07.12.2012 Flight   (Dram)

+14.12.2012 Silver Linings Playbook (Komedi)

+14.12.2012 The Hobbit:An Unexpected Journey  (Macera/Fantastik)

+21.12.2012 Zero Dark Thirty (Gerilim/Dram)

+21.12.2012 Killing Them Softly  (Gerilim/Suç)

+28.12.2012 Life of Pi  (Macera)

16 Eylül 2012 Pazar

Lawrence of Arabia (1962)

İMDb Top 250 listesinde 8.5 puanıyla 64.sırada yer alan ve 1991 yılında ABD Ulusal Film Arşivi'nde koruma altına alınan Lawrence of Arabia tartışılacak türden bir film.Ünlü yönetmen David Lean tarafından 1962 yılında yapılan filmde özellikle Türkleri acımasız bir şekilde eleştiriliyor.Senaryo hatalarıyla dolu filmi izlerken taraflı yapıldığı düşüncesine kapılmamak mümkün değil.Öte yandan 7 Oscar ödüllü bir film için fazlasıyla haketmediği hissine kapılıyorum.

Filmde Arapları ayaklandırmak ve Osmanlı Devleti'ne karşı isyan çıkarttırmak amacıyla bölgeye gönderilen Teğmen Lawrence'ın Araplarla Türkler'e karşı savaşı anlatılıyor.Filmde ciddi senaryo hatası olduğunu biraz tarih okuyan herkes bilir.Öncelikle filmde gösterilen Türk savaş uçaklarının fakirlik içinde savaşan Türk ordusuna ait olması nasıl beklenebilir ? Kaldı ki bizim savaş uçaklarımız Arabistan'a bile gönderebilecek kadar fazla olsaydı neden Çanakkale Savaşı'nda bu uçakları kullanmadık ? Cevap vermek gerekirse bizim o dönemde uçaklarımız sınırlı sayıda ve çok önemli savaşlar dışında kullanılamıyor.Filmde Türkleri ''işkenceci'' bir millet olarak gösteren David Lean ve ekibine Çanakkale Savaşı hakkında İngiliz askerlerin anılarını dinletmek gerekir.Ancak bu film aracılığıyla Arapların ''barbar,pis ve cahil'' bir millet olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

13 Eylül 2012 Perşembe

Dizi Kritikleri ''Homeland'' 1.Sezon (12 Bölüm)

Homeland ile Emmy hazırlıklarını bitirmiş bulunmaktayım.Yani izlediğim ''Downton Abbey'' ve ''Homeland'' dizilerinin hazırlıklarını bitirdim.Bu yazımda Homeland dizisini değerlendirmek istiyorum.İlk sezonunu 12 bölümde geride bırakan ve Ekim ayında 2.sezonuyla ekranlara geri dönecek Homeland bu yıl Emmy Ödülü alması beklenen dizilerden.''En İyi Drama Dizisi'',''Drama Dalında En İyi Erkek Oyuncu/Damian Lawis'',''Drama Dalında En İyi Kadın Oyuncu/Claire Danes'',''Drama Dalında En İyi Yönetmen/Michael Cuesta'' ve ''Drama Dalında En İyi Senaryo'' gibi toplam 9 dalda Emmy Ödülü adaylığı yakalayan diziyi yakından incelemek istiyorum.

Dizide 8 yıl sonra Irak'tan ABD'ye getirilen bir Amerikan askerinin saf değiştirerek El Kaide tarafına geçtiği ve ABD'ye olan saldırı düşüncesiyle olayları araştıran Carrie Mathison adında bir ajan ile yıllar sonra evine dönen asker Brody'nin hikayesi konu ediliyor.İlerleyen bölümlerde Brody'nin yanlız olmadığı,Carrie'nin Abu Nazir konusunda haklı çıkışları,işten atılışı,hastalığı ve Brody'nin ailesi ile sorunları da dizinin başlıca konularını içeriyor.Fazlaca spoiler yapmadan senaryo kısmını bitirmek istiyorum.Unutmadan söyleyeyim dizinin senaryosu çok güçlü ve özellikle Müslümanlığı da kötülemeden ele almaları tarafsızlığı açısından önemli bir olgu.

12 Eylül 2012 Çarşamba

Dark Shadows ( 2012)

Tim Burton çok farklı bir yönetmen.Yaptığı her film mutlaka izleniyor ve beğeniliyor.Özellikle de Johnny Deep ile yaptığı filmler daha ön planda duruyor.Dark Shadows ise bu yılın izlenmesi gereken filmlerinden ancak Oscar şansı düşük Burton filmlerinden birisi.110 dakikalık bu komedi/fantastik filmini sıkılmadan izleyebilir,Eva Green ve Johnny Depp şovlarından fazlasıyla keyif alabilirsiniz.

Angelique adlı cadı tarafından yaptığı büyüyle 196 yıl tabutta beklettiği Barnabas'ın 1972'de geri dönmesi ve Angelique'dan intamını almak istemesini ayrıca ailesinin eski şanını geri kazandırmak istemesini konu alıyor film.Filmin 1970'li yıllarda yayınlanan bir dizinin yeniden çevrimi olduğunu da hatırlatalım.Tim Burton'nın elinden geçen film tarafımca izlenmemiş olan diziden daha iyidir.
Senaryo eğlenceli ve hatta dönemin yıldızlarına da atıfta bulunan bir film var karşımızda.Ancak senaryo Barnabas ile Victoria aşkına fazla değinmiyor.Aslında filmin en önemli noktasının bu olması gerekirken Angelique ile Barnabas'ın rekabeti konu alınıyor.Bu noktada senaryoda eksiklik var gibi.

10 Eylül 2012 Pazartesi

2.Farklı Dünya Ödülleri ''En İyi Film'' Adayları (50 film)

Ve sıra geldi benim dağıtacağım Farklı Dünya Ödülleri'nin bu yıl yapılacak 2.ödül töreni için ''En İyi Film'' kategorisindeki 50 aday adayı filmleri belirlemeye.

Bu filmlerin adlarını listeme yazdığımda Oscar Ödülleri'ne aday olabilecek birçok filmi de listeme kattım.Ayrıca kendi beklentilerime göre de bazı filmleri listeme dahil ettim.

İşte yılın en iyi filmi için aday adayı 50 filmin karışık sıralanışı:


1)Hyde Park on Hudson / Roger Michell

2)Argo / Ben Affleck

3)Seven Psychopaths / Martin McDonagh

4)Inside Llewyn Davis / Ethan Coen,Joel Coen

5)Cloud Atlas / Tom Tykwer,Andy Wachowski,Lana Wachowski

6)Moonrise Kingdom / Wes Anderson

7)Quartet / Dustin Hoffman

8)Dark Shadows / Tim Burton

9)Zero Dark Thirty / Kathryn Bigelow

10)Won't Back Down / Daniel Barnz

11)Amour / Michael Haneke

12)Brave / Mark Andrews,Brenda Chapman,Steve Purcell

13)The Amazing Spider-Man / Marc Webb

14)Cosmopolis / David Cronenberg

15)Six Sessions / Ben Lewin

16)Killing Them Softly / Andrew Dominik

17)Lawless / Joan Hillcoat

18)Silver Linings Playbook / David O.Russell

19)On the Road / Walter Salles

20)Life of Pi / Ang Lee

21)Ted / Seth MacFarlane

22)Django Unchained / Quentin Tarantino

23)Anna Karenina / Joe Wright

24)The Impossible / Juan Antonio Bayona

25)The Cabin in the Woods / Drew Goddard

26)Abraham Lincoln:Wampire Hunter / Timur Bekmambetov

27)The Twilight Saga:Breaking Dawn Part 2 / Bill Candon

28)The Dark Knight Rises / Christopher Nolan

29)The Hunger Games / Gary Ross

30)Lincoln / Steven Spielberg

31)Looper / Rian Johnson

32)Trouble with the Curve / Robert Lorenz

33)Hope Springs / David Frankel

34)Les Miserables / Tom Hooper

35)To the Wonder / Terrence Malick

36)Prometheus / Ridley Scott

37)To Rome with Love / Woody Allen

38)Beasts of the Southern Wild / Benh Zeitlin

39)Keeps the Lights On / Ira Sachs

40)The Words / Brian Klugman,Lee Sternthal

41)The Master / Paul Thomas Anderson

42)The Bourne Legacy / Tony Gilroy

43)The Hobbit:An Unexpected Journey / Peter Jackson

44)Flight / Robert Zemeckis

45)Passion / Brian De Palma

46)En Kongelig Affaere / Nikolaj Arcel

47)Imogene / Shari Springer Berman,Robert Pulcini

48)The Place Beyond the Pines / Derek Cianfrance

49)The Great Gatsby / Baz Luhrmann

50)Great Expectations / Mike Newell

Hatırlatma ! 10 Ekim tarihinde listede yer alan 50 filmden 40 film 10 Ekim listesinde yer alacaktır.

Hatırlatma ! Yukarıda bulunan filmlerden henüz hepsini izlemem mümkün olmadığı için sadece 8 filmi izlediğimi belirteyim.10 Ekim tarihine kadar bu listeden izlediğim film sayısı 20'yi bulmasını bekliyorum vizyon tarihlerini göz önüne alarak.

50 First Dates (2004)

Hayatımda izlemeyi bu kadar ertelediğim bir film hatırlamıyorum.Film izleme konusunda çok üşengeç bir insan olduğum için 50 First Dates'de bundan nasibini alan filmlerden oldu.Romantik/komedi tarzı filmler arasında oldukça övülen filmin başrolünde Drew Barrymore ve Adam Sandler bulunuyor.Farklı ama çok ta güçlü olmayan senaryosuyla yine de kendini izletmeyi başaran film izlenmesi gereken romantik/komedilerin başında geliyor.

Lokanta da yemek yerken tanışan ve birbirlerinden hoşlanan Lucy ve Henry için hoşlantıları bir gün sürer çünkü Lucy kısa dönem hafızasına sahiptir. (geçirdiği kaza sonucu)Bu yüzden Henry her gün Lucy'yi kendisine aşık etmek yepyeni yollar bulmak zorunda olsa bile Henry aşkı için mücadele etmeye hazırdır.

Senaryo dediğim gibi farklı ancak güçlü bir yanı yok.Özellikle de Henry karakterinin detaylandırılması zayıf kalıyor Lucy karakterine göre.Ancak filmin en önemli özelliği olan kendini izlettirmesi de önemli.Sıkıcı değil aksine film sizi kendine çekiyor hemencecik.

Başrol oyuncularından Drew Barrymore Altın Küre ödüllü bir aktrist.Oldukça da sempatik ve güzel bir oyuncu.Açıkçası filmde Adam Sandler'dan daha çok dikkat çekiyor çünkü performansı daha etkileyici.Adam Sandler ise genelde komedi filmleriyle tanınan sempatik ve ünlü bir aktör.''Grown Ups'',''Big Daddy'' ve ''Click'' filmleriyle de tanınan Sandler 2003 yılında ''Punch -Drunk Love'' filmiyle En İyi Erkek Oyuncu/Komedi-Müzikal dalında Altın Küre adayı olmayı başarmıştı.

Genelde Adam Sandler ile yaptığı filmlerle tanınan ve son olarak 2008 yılında Steve Carell ile ''Get Smart'' filmini yapan Peter Segal bazen böyle iyi komedilere imza atabiliyor.

$75 milyonluk bütçesiyle yaklaşık $197 milyon hasılat yapan film seyircilerin beğenerek izlediği bir film olduğunu hasılatıyla kanıtlıyor.Mükemmel bir komedi olmasa da izlenebilecek güzel filmleren biri olarak görüyorum bu filmi.İMDb puanı oldukça yerinde gözüküyor zaten.

Film Değerlendirmesi [C] [6/7]

7 Eylül 2012 Cuma

The Innkeepers (2011)

Bu yıl vizyona giren korku filmlerini izlemeye son sürat devam ediyorum.2.Farklı Dünya Ödülleri'nde ''Yılın En İyi Korku Filmi'' kategorisi olacağı için elimi çabuk tutup bütün filmleri izlemeye çalışıyorum.Genç yönetmen Ti West'in son filmi The Innkeepers bu yıl beklentilerimi yüksek tuttuğum filmlerden biriydi.Ne yazık ki The Innkeepes ne izleyiciyi tatmin edebilen ne de sıkmadan izletebilen bir film.Filmin başrolünde ise genç oyuncu Sara Paxton var.

Filmde kapanmak üzere olan eski bir otelde çalışan iki arkadaşın otelde eskiden intihar eden Madeline O'Malley'nin ruhuyla iletişime geçmeye çalışması konu ediliyor.Senaryo ilgi çekici ancak ağır ilerliyor.Karakterlerin de az olduğu filmde otelde kalan 1-2 müşretinin de filme katılmasıyla biraz daha hareketlense de senaryo vermek istediğini tam veremiyor.Klişelerden kaçmaya çalışan ancak ucuz numaralarla korkutmak isteyen Ti West bu konuda başarılı değil ne yazık ki...

Sara Paxton filmde başrolde yer alıyor.''Superhero Movie'',''Shark Night'' ve ''The Last House on the Left'' filmlerinde de başrolde yer alan genç oyuncu.Kariyerinin en iyi performansını bu filmde gösteriyor.Oldukça samimi bulduğum oyuncu Claire karakterini iyi bir performansla sergiliyor.''Whitness'' filmi ile Altın Küre adaylığı almayı başaran Kelly McGillis filmde eski bir film yıldızını canlandırıyor.McGillis ortalama oyunculuğuyla filme katkıda bulunuyor.

Yönetmen Ti West henüz genç bir sinemacı.Bu yıl ''V/H/S'' adlı korku filmine imza atan ve geçmiş yıllarda ''Cabin Fever 2:Spring Fever'' ve ''The House of the Devil'' filmlerini yapan West ileride büyük işler yapabilecek yönetmenlerden birisi.Ancak yönetmenin özgünlüğü yakalaması şart.Yine de The Innkeepers yönetmen için büyük tecrübe.

The Innkepers'ın ''Yılın En İyi Korku Filmi'' kategorisinde ne kadar yüksek bir şansı olabilir şuan bilmiyorum ancak bende biraz hayal kırıklığı yarattığı kesin.Korkutmayan ve ağır ilerleyen filmlerde benim gözüme çok ta iyi gelmiyor.Ancak Sara Paxton,mekan ve gizemli senaryosu dikkate değer özellikler.

Film Değerlendirmesi  [D]  [4.5/6]

6 Eylül 2012 Perşembe

Dizi Kritikleri ''The Vampire Diaries'' 3.Sezon (22 bölüm)

Yazıma 4.sezon için sürpriz vererek başlamak istiyorum.4.sezonda tahmin edildiği gibi Elena vampir olacak.Ancak fragmanında izlediğim üzere Elena henüz dönüşüm sürecinde olduğu için inanılmaz şeyler olabilir!Bekleyip göreceğiz.

3.sezona bakalım biz şimdilik.Okul sebebiyle izlemeye vakit bulamadığım diziyi aylara yaymayı başardım ve geçen gün bitirdim.Aslında iyi oldu çünkü aylarca bekleyemezdim sanırım.Şimdi diğer sezonların aksine Eylül değil Ekimde izleyeceğiz.İyisiyle,kötüsüyle güzel bir sezon izledim.

Aşırı Dozda Spoiler İçermektedir :) !

Bu sezonda ön planda olan Klaus karakteriydi.Elena ile Stefan'nın ayrılması sezona damgasını vurdu.Ve muhteşem sezon finalinde Damon'nın Elena ile son sahnedeki görüşmesi bütün sezonu bir kenara bu sahneyi bir kenara koymamı sağladı.Bütün sezon boyunca izlediğim en güzel ve duygusal sahneydi.Sanırım bende Elena'nın Damon ile birlikte olmasını isteyenlerdenim.Yeni sezonda ayrıca Jeremy karakteri ilk bölümlerde hayaletlerle konuşma yeteneğini keşfetti ve bu daha sonraki bölümlerde vampirlerimize yaradı.Bu sezonda Klaus tam öldü derken Tyler'ın vücuduna girmesi de şokun ötesinde kötü bir şeydi benim için.Bakalım Tyler/Klaus vücutlu kişi ile Caroline arasında neler olacak ? Ayrıca Matt ölecek mi,yaşayacak mı ? Umarım yaşar da sadece vampirler görmekten sıkılmayız.Ve Damon...Gerçekten üzüldüm ve sevindim bu sezon ona.Tam Elena'ya yaklaşmış,öpüşmüşken son bölümde yanlış tercih sebebiyle epey üzüldüm.Bakalım neler olacak 4.sezonda.

Gelelim oyunculara...Elena karakterini sevmememe rağmen dayanıyoruz n'apalım.Nina Dobrev bana çok saçma bir oyuncu geliyor.İnanılmaz itici.Ancak Damon ile Ian Somerhalder düzgün okuyamadığım ismine rağmen hayran olduğum bir oyuncu.Sadece onun sözlerini izlersem bile komedi filminden çıkmış gibi gülüyorum.Stefan karakteri ile Paul Wesley'de dizinin başarılı isimlerinden.Diziye geçen 2.sezonun son bölümlerinde katılan Klaus karakteri ile Joseph Morgan'da başarılı performansıyla diziyi götürüyor.

Benim dikkat çekmek istediğim bir isim de Rebekah karakteri ile Claire Holt.Dizinin en güzel,en sempatik ve en çekici kadını.Oyunculuğu da gayet iyi.Onu yeni sezonda da görmek istiyorum.Vampir güzelim benim :)

İlk izlediğim yabancı dizi olma özelliği taşıyan Vampire Diaries hiç bitmesini istemediğim biri dizi.Ancak Ian Somerhalder git gide yaşlandığı için dizi 10 sezon çıkarabilir mi emin değilim.Ama hiç değil 7-8 sezon çıkarsın isterim.Biraz uçtum farkındayım ama Mystic Falls ve vampirlerini izlemeyi çok seviyorum...:)




5 Eylül 2012 Çarşamba

Emergo (2011)

İspanyol sineması bu yıl korku filmlerinde yakaladığı başarısızlık oranı düşündürücü.Rec 3:Genesis ile serinin takipçilerini hayal kırıklığına uğratırken,Paranormal Experience filmiyle de hayal kırıklığının ötesine geçti ve Emergo ile de takıntılı olduğu hayalet filmlerine başarısız bir geri dönüş yaptı.''Buried'' filminin yönetmeni Rodrigo Cortes'in senaryosunu yazdığı Emergo 80 dakikalık Found Footage filmlerden biri.

Filmde karısı ölen Alan'ın çocukları Benny ve Caitlin ile taşındıkları yeni evde paranormal olaylar yaşamaları üzerine evlerine bu işin uzmanlarından oluşan 3 kişilik bir ekip çağırmalarını ve sonrasında gerçekleşen olayları konu alıyor.Film diğer buluntu filmlerle karşılaştırıldığında daha bilimsel yaklaşıyor konuya.Senaryo özgünlüğünü bu şekilde yakalamaya çalışıyor ama bu da sıkıcılığını arttırıyor filmin.

Filmin başrolünde sırlarla dolu Alan karakterini canlandıran Kai Lennox var.Lennox rolünde çok başarılı olmasa da kendini izlettiriyor.Diğer yardımcı roldeki oyuncular da ortalamaya yakın oyunculuk performanslarıyla ön plana çıkıyorlar.Amatör kamera çekimli filmlerde olduğu gibi samimi bir ortam yaratılmaya çalışılmış.

Filmin çekimleri amatör kamerayla yapıldığı için maaliyeti düşük gişesi bol bir film izletilme amacı var.Amatör kamera çekimlerini gerçeklik payının yüksek olması sebebiyle sevdiğim için rahatsız olmuyorum kameraların titremesinden vs.Yönetmen Carles Torrens ilk uzun metrajlı filminde ne yazık ki beklenenden uzak bir film çekiyor.Film 80 dakika bile olsa sıkmayı başarıyor.

Dağıtımcı firmanın verdiği şans ile 42 kopya ile vizyona giren Emergo 1 ayda buna rağmen $107.321 hasıtlat elde ederek yapımcısını pek de mutlu etmiyor.Filmin toplam hasıtlatı ise şuan $3,5 milyon civarında.Emergo bu yıl 2.Farklı Dünya Ödülleri /En İyi Korku Filmi kategorisinde yarışacak.Ancak şansının çok yüksek olmadığını belirteyim.

Film Değerlendirmesi [D] [4.5/6]

3 Eylül 2012 Pazartesi

Godzilla (1998)

Bilim kurgu ve felaket türünün önemli yönetmenlerinden Roland Emmerich'in en önemli filmlerinden biri olarak gösterilen Godzilla 1998 yapımı bilim kurgu filmi.$130 milyonluk bütçesiyle 1998 yılının en büyük projelerinden olan film yılına göre başarılı bir bilim kurgu filmi.

Filmde mutasyona uğrayan ve yumurtalarını bırakmak için ABD'nin New York şehrine gelen Japon efsanesi Godzilla'nın Amerikan ordusu ve Fransız Sigortacıları tarafından öldürülmeye çalışılması konu alınıyor.Senaryo anlamında klasik Godzilla filmlerini aratmıyor aslında.Japon efsanesi Godzilla konulu birçok film yapıldı ve izlediğim kadarıyla 1998 yapımı bu Godzilla hem dev bütçesi hem de mükemmel görsel şöleniyle diğerlerinden daha iyi.Görsel şölene kapılmaktan senaryoyu doldurmak adına araya sıkıştırılan 'aşk' hikayesine pek fazla dikkat edemiyorsunuz.Bunda filmin görsel efektleri çok etkili oluyor tabi.

Filmde başrolde izlediğimiz Dr.Niko karakteriyle Matthew Broderick performansıyla ortalamayı tutturuyor.''Leon'' filmiyle hafızalarımızdan çıkmayan Jean Reno'da filmde Fransız sigortacı rolüne.Her zamanki gibi rolünün hakkını veren Reno kendini yine keyifle izlettiriyor.

Yönetmen Roland Emmerich ''2012'' ve ''The Day After Tomorrow'' gibi yüksek bütçeli felaket filmleriyle tanınan Emmerich ayrıca macera/bilim kurgu karışımı  ''Independence Day'' filmi ile gişe rekorları kırmıştı.''2012'' filmiyle ne yaptığını anlayamadığımız Emmerich buna rağmen ''The Day After Tomorrow'' filmiyle epey başarılı bir çıkış yapmıştı.Yönetmen kendine özgü türleri olan bilim kurgu ve felaket filmlerinin yanı sıra ''10.000 BC'' ve ''Anonymous'' filmleriyle de tanınıyor.

Sıkı bilim kurgu hayranları için vazgeçilmez filmlerden biri olan Godzilla izlenmesi gereken filmlerden birisi.Özellikle de 1998 yılında yapılmasına rağmen görsel efektleri bugün bile yapılan birçok filmden daha iyi.Filmin sonunda devam filmi geleceğini düşünmüştüm ancak devamı gelmedi filmin.Yinede bir kaç yıl sonra 3D olarak tekrar yapılabilecek bir film.

Film Değerlendirmesi [C]  [6/7]

2 Eylül 2012 Pazar

Contagion (2011)

Artık  yaşlanan dünyada birçok salgın hastalıklarla boğuşuyoruz.Ve bunların sinemaya aktarılması da tabi ki kaçınılmaz.Traffic filmiyle Oscar alan ünlü yönetmen Steven Soderbergh Contagion filmiyle önemli noktalara temas ediyor.Kate Winslet,Matt Damon,Marion Cotillard,Jude Law,Laurence Fishburne ve Gwyneth Paltrow gibi Hollwood'un ünlü oyuncularını bir araya getiren Soderbergh iyisiyle kötüsüyle izlenebilir bir film yapmış.

Filmde ele alınan hikaye basit.Tehşisi konulamayan bir salgın tüm dünyayı etkisi altına alıyor ve ölümler hızla artıyor.Yetkililer de salgını araştırıyor ve salgın için gerekli ilacı üretmeye çalışıyorlar.Senaryo anlatmaya çalıştığı konuya göre iyi ancak herkesin kaldırabileceği bir senaryo değil.Öyle ki ben filmi izlerken bazı sahnelerde kapatmayı bile düşündüm.İzleyiciyi korkutan bir dram filmi aslında.Marion Cotillard'ın sahneleri eksik geldi bana.Cotillard'ın Çin'de neler yaptığı çok kısa bir şekilde bile olsa anlatılmıyor.Dolayısıyla bu kısımda sorunlar var.Ayrıca Cotillard'ın tekrardan nereye gittiğini tahmin edebiliyoruz ancak sonrasını yine göremiyoruz!..

Çok fazla ünlü oyuncunun bir araya geldiği filmlerde senaryo hatalarına sıkça rastlayabiliyoruz demek ki.Filmin takdire şayan performanslarını da pek göremiyoruz hal böyle olunca.Her oyuncunun sahneleri çok da uzun değil performansını gözlemlemek için.Yine de Kate Winslet'i tüm ihtişamıyla görebiliyoruz.Marion Cotillard'ı az da olsa izleyebiliyoruz ve Matt Damon'ı performansıyla beğenebiliyoruz.

Dikkat çekmek istediğim bir sahne var filmde.Doktor Ally ve hasta babası ile hastanedeki sahnesi gözlerimi doldurmaya yetiyor.Keşke diyorum Jennifer Ehle'yi daha uzun süre görebilseydik filmde.

Oldukça pahalı bir bütçeye sahip ($60 milyon) Contagion tüm dünyada $135 milyonluk hasılatıyla yapımcılarının yüzünü güldürüyor.Yılın gerilimli filmlerinden olan Contagion Oscar radarına giremiyor belki ama ünlü oyuncularıyla sizlere kendini izlettiriyor!..

Film Değerlendirmesi [C]  [6/7]

1 Eylül 2012 Cumartesi

The Fly (1986)

En İyi Makyaj dalında Akademi ödülünü alan 'The Fly' 1986 yılında usta yönetmen David Cronenberg tarafından yapılmış.Bilim kurgu türünün daha ağır bastığı film gerilim sahneleriyle de konuşturuyor.Filmin başrolünde Jeff Goldblum var.Yapım yılını göz önüne aldığımızda başarılı ve izlenilmesi gereken bir film.

Filmde Seth adında bir adamın ışınlanma makinası icat etmesi ve icat ettiği makinada kendini ışınladıktan sonra başta vücudu olmak üzere hayatı değişen bir adamın hikayesi anlatılıyor.Konu hakkında fazla ipucu vermek istemedim.Filmin sinekle olan bağlantısını da izlediğinizde anlayacaksınız.Başarılı senaryosuyla kendini izlettiren film Cronenberg hayranları için vazgeçilmez film bile olmuştur çoktan.

Başrol oyuncusu Jeff Goldblum başarılı Seth karakteri ile filmi izlenebilir hale getiriyor.Goldblum'un filmden önce bazı sahneler için çok çalıştığı filmde belli oluyor.1952 doğumlu oyuncu/yönetmenin tek yönettiği TV projesi Little Surprises ile Oscar adaylığı yakalamış.Veronica rolüyle karşımıza çıkan güzel oyuncu Geena Davis'de filmde iyi performans sergileyenlerden.Davis'in 1989 yılında The Accidental Tourist filmiyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar'ı bulunuyor.

Gelelim usta yönetmen Cronenberg'e.David Cronenberg 70 yaşına merdiven dayamasına rağmen bugüne kadar tek Oscar adaylığı dahi elde edebilmiş değil.Ancak buna rağmen Hollywood'un efsanevi yönetmenleri arasında yeri hazır.Son olarak bu yıl ''Cosmopolis'' ile Oscar radarına girmeye çalışacak yönetmenin kariyerinde ''A Dangerous Method'',''Eastren Promises'', ''A History of Violence'' ve ''Videodrome'' gibi tanınmış yapımlar da mevcut.Özellikle korku/bilim kurgu tarzı filmlerle ünlü yönetmenin en iyi filmi ''The Fly'' olarak gösteriyor.

1958 yapımı The Fly yeniden uyarlanması sonucu sinemaya aktarıldığı söylenen The Fly eğer öyleyse bile çok başarılı bir remake olarak tarihe geçmiştir.Çok başarılı makyajıyla Oscar ödüllü The Fly Cronenberg sinemasında izlenmesi gereken mühim filmlerden biridir.Dünyaca ünlü besteci Howard Shore'un kariyerinin başlarında müzik çalışmalarına imzasını attığı The Fly sadece bunun için bile tekrar izlenebilir...

Film Değerlendirmesi: [B]  [7/8.5]