29 Kasım 2012 Perşembe

Kabuslar Evi (2006) 1.Bölüm Takip/ 2.Bölüm Son Dans/ 3.Bölüm Hayal-i Cihan

Kabuslar Evi Serisi
Sinemamızın ilk korku-gerilim serisi olma özelliği taşıyan Kabuslar Evi, aslında dram türünün de örnekleri barındıran ve her bölümde farklı hikayelerin anlatıldığı 13 bölümden oluşan bir seri.Ben de seriyi izleyenlerden biri olarak seri hakkında görüşlerimi Farklı Dünya'da yazmaya karar verdim.Serinin hikayesi Çağan Irmak'a ve ilk üç filmin yönetmenliği yine Çağan Irmak'a ait.Ben de her bölümü ayrı ayrı yorumlamaktansa serinin dört yönetmeninin filmlerini dört yazıda yazmak istiyorum.

Çağan Irmak
Her bölümün hikayesini yazan Çağan Irmak'ın ilk üç bölümün yönetmenliğini de üstlendiğini belirtmiştik.Fazla Türk filmi izleyen biri olmamama rağmen Türk sinemasına son 10 yılda kazandırılan üç isimden birinin Çağan Irmak olduğunu rahatça söyleyebilirim.''Babam ve Oğlum'' filmiyle Türk sinemasında yıllar sonra bir başyapıta imza atan Irmak ''Çemberimde Gül Oya'' dizisiyle 12 Eylül darbe döneminin gölgesinde bir aşk hikayesiyle yıllar önce de televizyona damgasını vurmuştu.Irmak aynı zamanda tarafımdan izlenmemiş olsa da yayınladığı dönemde olay yaratan ''Asmalı Konak'' dizisinin de yönetmenliğini üstlenmişti.Son yıllarda ise ''Issız Adam'' filmiyle çoğu zaman mutlu sonla biten aşk hikayelerine kapılarını kapatmış,''Dedemin İnsanları'' filmiyle de Türk-Yunan mübadelesi sonucu yaşanan zorluklara bir bakış açısı sunmuştu.2006 yılında Kabuslar Evi serisiyle gündeme gelen Çağan Irmak kesinlikle her türde başarıya ulaşabileceğini göstermişti.

26 Kasım 2012 Pazartesi

Türkan (2011)

2010-2011 sezonunda Kanal D'de gösterilen ve istenilen reyting rakamlarına ulaşamadığı için 26 bölümle sınırlandırılan Türkan dizisinin finali olarak nitelendirilen Türkan filmi zaten dizinin bitmesinden yaklaşık 2 aylık bir süre sonra vizyona girmişti.Tıp doktoru ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği kurucusu Türkan Saylan'ın 18 Mayıs 2009'da sona eren yaşamının son günlerine odaklanıyor.Türkan Saylan'ı ise usta oyuncu Rüçhan Çalışkur canlandırıyor.Filmin yapım ekibi de Türkan dizisinin ekibinden oluşmuştur.

Yukarıda da belirttiğim üzere Türkan filmi Türkan Saylan'ın son günlerine,oğulları ile ilişkisine ve eğitime verdiği öneme odaklanan bir film.Senaryo dizinin final yapmasından sonra kısa bir süre içinde yazıldığı için biraz eksiklik var tabi.Yine de Saylan'ın son günlerine iyi bir bakış açısı yakalamış film.Sıkmıyor ve kendini izlettiriyor.

25 Kasım 2012 Pazar

Rust and Bone (2012)

Rust and Bone
Bu yıl Fransız sinemasının öne çıkan yapımlarından biri olan Rust and Bone,Fransa'nın Oscar adayı olamasa da seyredilmesi gereken önemli bir film olarak duruyor.Başrollerinde Marion Cotillard ile Matthias Schoenaerts'in yer aldığı film Cannes Film Festivali'nde gösterildi ve ardından dünya ülkelerinde vizyona girmeye başladı.Henüz Türkiye gösteriminin belli olmadığı film yavaş yavaş seyirciyle buluşmasına devam ediyor...

Filmde bar çıkışı kavgada tanışan Stephanie ile Alain'in daha sonra kaderin bir başka oyunu olarak Stephanie'nin bacaklarını kaybetmesinden sonra tekrar karşılaşmalarını ve yaşadıkları konu alınıyor.Senaryo insan duygularını hemen etkileyebilecek bir etkiye sahip olduğu için filmde kimi zaman yaşanan çatışmalara seyirci de dahil oluyor.Özellikle Stephanie'nin yalnız kaldığı sahnelerde seyirci de üzgün ve öfkeli olabiliyor.Burada senaryonun etkisinin çok güçlü olduğu anlaşılırken izleyici de merak ta uyandırıyor.Fransa'nın Oscar adayı Intouchables'ı izlemedim ancak Rust and Bone da Oscar'a aday olabilecek bir film.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Bait (2012)


Avustralya sinemasının korku türünde köpek balığı temalı filmlere ağırlık verdiği bilinen bir gerçek.Gerçek bir hikayeden esinlenerek yapılan ''The Reef'' filminden sonra ikinci bir köpek balığı vakası ile karşı karşıyayız.Bait'in başrolünde de ''The Twilight Saga:Eclipse'' filminden tanıdığımız Xavier Samuel bulunuyor.The Reef filminden bir kademe daha başarısız bir film,3D olmasının dezavantajlarıyla yine 3D olarak çekilen ve hayal kırıklığı yaratan ''Shark Night'' filminin kalitesizliğiyle yarışıyor adeta.

Filmde Avustralya'nın kıyı kesiminde meydana gelen bir tsunami sonucu markette mahsur kalan bir grup gencin hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor.Tabi dev dalgalarla birlikte marketin içine ve otoparkına girmiş köpek balıklarını da sayarsak ölüm gençlere biraz daha yakın...3D olarak çekilen filmde teknolojinin verdiği nimetlerden tam olarak yararlanılamadığı açık.Klasik senaryonun 3D film çekeceğim diye görselliğe dönüştürülmesi filmin en büyük hatası.Ancak senaryonun sürükleyicilik seviyesi gayet iyi sayılabilir.

18 Kasım 2012 Pazar

Romeo and Juliet (1968)

Romeo ve Juliet
William Shakespeare'in dünyaca ünlü oyuncu Romeo ve Juliet'in en ünlü sinema uyarlaması olarak akıllarda yer edinen 1968 yapımı Romeo ve Juliet kaliteli bir film sayılabilir.Destansı bir aşk hikayesini konu alan film yer yer tiyatro oyunundan farksız olsa da sonuna kadar kendini izlettirmeyi başaran güçlü bir aşk hikayesi.Başrollerinde Leonard Whiting ile Olivia Hussey'in yer aldığı film 2 dalda Oscar ödülü sahibi !

Filmde birbirine düşman iki ailenin çocukları Romeo ve Juliet'in bir maskeli baloda tanışıp,ilk görüşte aşık olmaları ve zorlu aşklarının hikayesi anlatılıyor.Yine filmde senaryonun bazı yerlerde ne kadar tiyatro oyunu gibi olduğu da hemen göze çarpıyor.Aslında bu rahatsız etmiyor fakat çoğu zaman kendimi bir tiyatro sahnesinde sergilenen Romeo ve Juliet oyununda hissettim.Bunu filmin yapıldığı döneme göre değerlendirmekte fayda görüyorum.

Farklı Dünya Değişiyor !

1 yılı aşkın zamandır okuyucularına objektif,bilgi içerikli ve fazla spoiler içermeyen film ve dizi eleştirileriyle film,dizi seçimlerine yardımcı olan Farklı Dünya'da ayrıca, belirli zaman aralıklarında gişe rakamları ile ilgili yorum içerikli yazılarda yer almakta.İlaveten Oscar'ın nabzını tutan Oscar Günlükleri yazı dizisi ve okuyuculara çeşitli bilgiler içeren yazılarımız da blogumuzda yer almaktadır.Ancak alınan yeni bir değişim kararı ile bu tarihten itibaren blogda sadece film ve dizilerin sezon değerlendirmelerine yer verilecektir.Bunların yanı sıra sinema ile ilgili bilgilendirici yazılarımız devam edecektir.

Ve çok yakında Farklı Dünya zengin bir blog içeriğine sahip olacaktır!

Okuyucularımızın bilgisine sunulur.

16 Kasım 2012 Cuma

The Twilight Saga:Breaking Dawn Part II (2012)

Şafak Vakti Bölüm 2
Efsane sona erdi...Efsane dediysem seriyi çok çok beğendiğimden değil,yanlış anlaşılmasın hemen!Sadece Alacakaranlık Efsanesi adı konduğu için böyle bir giriş yapmak istedim.Gerçi serinin seveni kadar sevmeyeni hatta nefret edeni bile var.Açıkçası daha önce de söylediğim gibi Alacakaranlık serisini seviyorum.Alacakaranlık bana göre sinemada vampir akımını tekrar başlatan ve bunu bir korku filmi olarak değil de aşk filmi olarak seyirciye sunan bir seri.Başrollerinde Kristen Stewart ve Robert Pattinson gibi bu seri ile birer yıldız haline dönüşen isimleri barındıran serinin bu son filmi destansı bir final niteliğinde.Açıkçası bu kadar şaşıracağımı ve beğeneceğimi tahmin etmezken oldukça beğendiğim bir final olması sebebiyle de final bölümünü herkese önererek yorumlarıma başlıyorum...

Serinin bu final bölümünde vampire dönüşen Bella ve Edward'ın büyük bir hızla büyüyen yarı vampir,özel güçlere sahip kızları Renesmee için yapılan savaşa odaklanıyor.Aslında önemli tarafı bu filmin.Yoksa savaş kısmının son yarım saat içerisinde olduğunu hatırlatmakta fayda var.Final bölümünde yeni vampirlerin de Cullen ailesine destek için savaşa geldiğini ve özel güçleri olduklarını görüyoruz.Bu filmin en önemli artısı aslında.Farklı karakterler filme canlılık katmış.Bella'nın vampir olması ve sahip olduğu güçler izleyiciyi daha da heyecanlandırıyor.Renesmee'ye mühürlenen Jacob'ı da bu sayede daha fazla izleyebiliyoruz.

12 Kasım 2012 Pazartesi

2012 Son Gişe Rakamları Değerlendirmesi

Yavaş yavaş 2012 yılını geride bırakıyoruz.Geride bıraktığımız bu yıl Türk sinema tarihi açısından önemli bir yıldı.Sinemamızın en büyük projesi Fetih 1453 vizyona girdi ve en çok izlenen Türk filmi olmayı başardı.Kasım ayının başlarında ise yıllık seyirci rakamları 35 milyonu aşmış durumda.Avrupa'nın en çok bilet kesilen ülkelerinden birisiyiz ancak nüfusa oranladığımızda halkın sinemaya ilgisinin pek yüksek olmadığı bir ülkede yaşıyoruz maalesef.Tabi bunların sebepleri var ancak bu yazımda bu sebeplere değinmek yerine direk rakamlardan yorumlarıma başlamak istiyorum...


<<<Fetih 1453

Yılın en çok izlenen filmi olmayı başaran Fetih 1453 880 salonda izleyici karşısına çıkmış 37 haftada 6.564.069 kişiyi sinemalara çekmeyi başarmıştı.Bu mükemmel rakamın diğer filmlere de yansıması dileğiyle geçelim başka bir filme...


11 Kasım 2012 Pazar

The Omen (1976)

The Omen 
Korku sinemasının klasiklerinden biri olarak kabul gören The Omen 1976 yapımı bir kült film.Yönetmenliğini Richard Donner'ın yaptığı film halen korku sinemasının arayışta olduğu günümüz için vazgeçilmez bir filmdir.The Omen ile kandan ziyade izleyiciyi şeytan ve yeryüzündeki temsilcileriyle korkutmaya çalışan Donner yapım yılına göre oldukça kaliteli bir film sunuyor izleyiciye.Başrollerinde Gregory Peck ve Lee Remick'in yer aldığı filmin En İyi Film Müziği dalında Oscar ödülü de bulunuyor !

Filmde karısına çocuğunun ölü doğduğunu söyleyemeyen Robert'ın din görevlilerinin uğraşları sonucu Damien adında aynı gün doğan ve annesi ölen bir çocuğu evlat edinmesini ve daha sonra çocuğun lanetinin kıyameti getirmesi anlatılıyor.Orjinal bir senaryoya sahip filmin bittiği anda İncil'den ayetler verilmesiyle gerçeğe dayandığını da görüyoruz.Gerçi İncil'in gerçekliği de tartışılası ayrı bir konu da neyse...Gayet sürükleyici ve uzun bir filmle karşımıza çıkan senarist David Seltzer ayrıca 1978 yapımı Omen II ve 2006 yapımı Omen filmlerinin de senaristliğini üstlenmiş.

10 Kasım 2012 Cumartesi

Mustafa Kemal Atatürk'ü Saygı ve Özlemle Anıyoruz !

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve liderimiz,atamız Gazi Mustafa Kemal Paşa'yı ölümünün 74.yılında saygı ve özlemle anıyoruz.Rahat uyu Ata'm !

''Türkiye,Atatürk'ü Tanrı'ya;geri kalan her şeyi Atatürk'e borçlusun !'' Daniel Dumoilin

''Ne mutlu Türk'üm diyene !'' Mustafa Kemal Atatürk

9 Kasım 2012 Cuma

Oscar Sohbetleri 2013 (2)

      
Yoğunluktan dolayı ara verdiğim Oscar Sohbetlerine ikinci yazımla devam ediyorum.İlk yazımda ''En İyi Film,Yönetmen ve Oyunculuklar'' kategorilerini değerlendirmiştim.Bu yazımda ''En İyi Film,Senaryolar ve Yabancı Filmler'' kategorilerini değerlendireceğim.Keyifli okumalar:)

<<<En İyi Film (Olası Adaylar)

Silver Linings Playbook
Henüz göremediğimiz çok sayıda film olsa da En İyi Film kategorisinin şekillenmeye başladığını söylemiştik.David O.Russel'ın Silver Linings Playbook'u yine rakiplerinden bir adım önce duruyor.Ancak sonucu kestirmek için henüz erken.

Belki de Oscar adayları arasında izleyeceğimiz en son film Tom Hooper'ın Les Miserables'i olacak.Türkiye'de Mart ayında gösterime girmesi planlanan filmin müzikal olması sebebiyle ödüle çok yakın olmadığını belirtmeliyim.Ancak Tom Hooper'ın iyi bir iş çıkartacağını düşünüyorum.

Daha önce yönetmenliğini yaptığı Gone Baby Gone (2007) ve The Town (2010) filmleri ile büyük tecrübe kazanan Ben Affleck son filmi Argo ile bu kez şeytanın bacağını kırıp adaylık edebilecek gözüküyor.Argo'nun sürpriz yapıp ödülü kazanması bile şu aşamada söz konusu.

Les Miserables
2010 yılında Avatar ile bilim kurgu dünyasına yeni bir boyut getiren James Cameron'ın elinden The Hurt Locker filmiyle ödülü kapan Kathryn Bigelow son filmi Zero Dark Thirty ile The Hurt Locker çizgisinden vazgeçmiyor.Amerikan milliyetçiliği sayesinde kazanmaya devam eden Bigelow bir kez daha bunu başarır mı bilinmez ancak filmin kaliteli olacağını düşünüyorum ben.

Yaptığı her filmiyle Oscar radarına girmeyi başaran ünlü yönetmen Steven Spielberg son filmi Lincoln ile bir kez daha bu yarışa dahil olacaktır.Geçen yıl War Horse gibi beklentilerin altında kalan bir filmle bile bu kategoride adaylık alabilen Spielberg Lincoln ile kesin aday olacaktır.

Ang Lee'nin son filmi Life of Pi ise rakiplerine oranla biraz daha zayıf duruyor ancak asıl tepkiler aralık ayında geleceği için henüz bir şey söylemek zor.Ben yine de 10 filmlik kategoride yer almasını bekliyorum.

Zero Dark Thirty
Rakiplerinden daha önce izleyici karşısına çıkan The Master ödülü zorlayabilecek güçte durmuyor.Ancak eleştirmenlerce genel olarak beğenilen filmin adaylık alması yüksek ihtimal.

Bu yılın bilim kurgu açısından geçen yıla oranla çok daha iyi geçtiğini düşünüyorum.Prometheus ve Cloud Atlas bu önermemi doğrulayan filmler.Her ne kadar Prometheus adaylık ihtimali dışında dursa da Cloud Atlas kalitesiyle bir sürpriz yapabilir.Henüz tarafımca izlenmeyen ve beğenilen diğer bilim kurgu Looper'ın da adaylık ihtimali Cloud Atlas gibi zayıf.

Bağımsız sinemanın iki önemli filmi olarak bu yıl Moonrise Kingdom ve Beasts of the Southern Wild filmlerini gösterebiliriz.Moonrise Kingdom iyi bir film ancak bana pek Oscarlık bir film gibi gelmiyor.Adaylık ihtimali güç ancak Beasts of the Southern Wild çok konuşulan bir film.Bağımsızlardan biri yarışa dahil olursa bu Beasts of the Southern Wild olacaktır.

4 Kasım 2012 Pazar

Cloud Atlas (2012)

Yılın en çok ses getiren filmi Cloud Atlas filmini çıktığı haftasonu izledim.Ufak tefek tereddütlerim de olsa filmi büyük bir merakla izlemeye başladım ve sonuç olarak çok beğendim.Avatar ile farklı bir boyut kazanan bilim kurgu türünün yine çok başarılı filmlerinden biriyle karşı karşıyayız.Ridley Scott'ın Prometheus filmiyle yılın benim gözümden takdir toplayan ikinci bilim kurgusu da Cloud Atlas oldu.İyisiyle kötüsüyle Cloud Atlas daha uzun süre konuşulacağa benziyor !

Filmde altı farklı hikayenin tek bir tema ile bağlantısı anlatılıyor.Aslında tek bir tema olmasa da ''inanç'',''özgürlük'' ve ''aşk'' temaları üzerine kurulu bir film diyebiliriz Cloud Atlas için.En azından benim filmden anladığım ve anlam çıkardığım şeyler bu temalar.Çok fazla hikaye olmasından dolayı filmi anlamakta zorluk çekebileceğimi düşünsem de filmi izlediğimde tamamen yanıldığımı anladım.1850'li yıllarda Pasif Okyanusu'nda bir gemi ile evine dönmeye çalışan avukat,1930'lu yıllarda yetenekli bir müzisyen,1970'li yıllarda bir gazeteci,2012'de borç batağındaki yaşlı bir adam,2150'li yıllarda Güney Kore'de sisteme karşı gelen bir android ve zamanı bilinmeyen bir mekanda yaşayan bir adamın hikayesi anlatılıyor.Okurken karmaşık gelse de filmi izlediğinizde hikayelerin birbirleriyle bağlantılı olduğunu rahatça anlayabiliyorsunuz.David Mitchell'in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Cloud Atlas senaryosuyla çok güçlü olmasa da konuşturuyor diyebilirim rahatlıkla.Benim en beğendiğim tarafı ise yaratıcı bir senaryonun olmasıydı.Ki zaten filme uyarlaması çok güç bir kitabı bu noktaya getirmek bile başarı sayılır.