18 Mart 2013 Pazartesi

Pet Sematary (1989)

Hayvan Mezarlığı
Stephen King'in unutulmaz romanları arasında yer alan Hayvan Mezarlığı vizyona girdiği 1989 yılında sadece Amerika'da 57 milyon $'lık hasılat yapmayı başarmış ve sonraki yıllarda adını klasikler arasına yazdırmayı başarmıştır.Hayvan Mezarlığı bir baş yapıt olmasa dahi aradan yıllar geçse bile izleyicide aynı korkuyu uyandıran bir film.Ayrıca Hayvan Mezarlığı satın aldığım ilk film olmasıyla da benim için özel bir film.

Filmde,yeni bir eve taşınan Dr.Louis ve ailesinin evin karşısındaki hayvan mezarlığının laneti yüzünden başlarına gelen olaylar anlatılıyor.Ailenin evlerinin karşısında bulunan ve sürekli ağır vasıtalı araçların geçtiği yolda önce kedileri ölüyor ve Louis'in komşusu yardımıyla gömdüğü bir taş mezarlıktan canlı çıkara geri gelmesiyle film kendini buluyor.Stephen King'in romanından uyarlanan film senaryosunun başarısı kadar ilginç ismiyle de dikkat çekiyor aslında.İngilizce'de ''cemetery'' anlamına gelen mezarlık kelimesini filmde çocukların küçükken harflerini değiştirmeleri sonucu ''semarty'' olarak kalan mezarlık anlamıyla görüyoruz.Gerçi romanın da orjinal isminde ''semarty'' şeklinde geçiyor.

13 Mart 2013 Çarşamba

American Mary (2012)

Amerikan Mary
2012'nin seyir zevki yüksek olmasına karşın en başarısız filmlerinden biriyle karşı karşıyayız.Kanada yapımı American Mary korku sınıfına girmediği gibi gerilimden yoksun bir psikolojik/sadist filme dönüşmüş.Konusuna aldanıp izlediğim için de kendime uzun süre kızacağım bir film olduğu için de American Mary'den nefret ettim.Yönetmenliğini Soska kardeşler Jen ve Sylvia'nın yaptığı film vasatın altında senaryosu nedeniyle tam bir enkaz durumunda!..

Filmde,tıp fakültesinde okuyan ve paraya ihtiyaç duyan Mary'nin para kazanmak için gittiği bir kulüpten sonra değişen hayatı psikolojik/gerilimli bir şekilde anlatılmaya çalışılıyor.İlginç hastalarına sıra dışı yöntemler uygulayan Mary'nin hikayesi filmin finalinde vasatın da altına düşüyor.Bu tarz filmlere yakışmayan bir final filmin en büyük handikabı.Senaryoyu yazan Soska kardeşlerin senaryo yazım sürecinde nasıl bir psikolojiyle bu filmi yazdıklarını doğrusu merak ediyorum.

11 Mart 2013 Pazartesi

Svartur á leik (Black's Game) (2012)

Kara Oyun
Geçen yıl gösterime girdiği ülkesi İzlanda'da yılın en çok hasılat yapan ikinci filmi olan 'Svartur a leik' yada diğer adıyla Black's Game benim de izlediğim ilk İzlanda filmi oldu.Yer yer Martin Scorsese'in Goodfellas filmini andıran Black's Game'in bir dikkat çekici noktası da yapımcılarından birisinin Drive filmiyle tanıdığımız Nicolas Winding Refn olması.Suç türünü oldukça başarılı bir şekilde yansıttığını düşündüğüm film her anlamda konuşturuyor diyebilirim.Black's Game'i izledikten sonra aklıma 320 binlik İzlanda nüfusuna karşılık 75 milyonluk Türkiye'nin neden yıllardır bu türde önemli bir film çekemediği geldi ve hayıflandım doğrusu.

Filmde,1999 yılında İzlanda'da önemli bir güç haline gelen mafya sektöründen bir grubun hikayesi Stebbi üzerinden anlatılıyor.Stefan Mani'nin romanından uyarlanan senaryo şiddet içerikli sahnelerine karşın oldukça gerçekçi ve sürükleyici duruyor.Harika müzikler eşliğinde ilerleyen senaryo az evvel dediğim gibi bazı yönleriyle Goodfellas filmini andırsa da filmin en güçlü yanı.

10 Mart 2013 Pazar

Eve Dönüş:Sarıkamış 1915 (2013)

Eve Dönüş:Sarıkamış 1915
Fetih 1453,Türkiye'nin en yüksek bütçeli (18 milyon$) filmi olmuştu geçen yıl itibariyle.Filmin gişede de gösterdiği yüksek başarı diğer savaş filmlerinin de yolunu açtı.Şanlı zaferler kazandığımız bir çok olay sinemaya başarılı yada başarısız bir şekilde uyarlandı.Eve Dönüş filmi ise Osmanlı tarihinin en hazin mağlubiyetlerinden birini aldığı Sarıkamış Harekatı'na değiniyor.Sürekli başarılarımızdan söz edilecek değil ya!Film bu harekatı tam bir savaş filmi gibi göstermek yerine bir grup insanın sığınmak zorunda oldukları bir köyden kurtulmaya çalışmalarını psikolojik ve gerilimli bir şekilde aktarmayı tercih ediyor.Fragmanı itibariyle yüksek bir beklentiye girsem de filmi izledikten sonra hayal kırıklığı yaşamadığımı belirtmeliyim.İzlenesi,önemli bir filme imza atmış film ekibi.

Filmde az önce de bahsettiğim gibi bir grup insanın terk edilmiş bir Ermeni köyünden Erzurum'a ulaşmak istemeleri ve bu yolda yaşadıkları gerilimli bir şekilde ele alınıyor.2009 yapımı Nefes ve 1993 yapımı Schindler's List filmlerinin yarattığı psikolojik etkiyi Eve Dönüş filmi de yaratmayı başarıyor.Başarılı sinematografisinin yanına çok fazla diyalog koymadan o psikolojiyi veriyor film.Özellikle birbirinden farklı karakterleri filmde bulundurarak ve her birinin seyirci tarafından tahlil edilmesini sağlamak senaryonun bir diğer başarısı.

8 Mart 2013 Cuma

Ada:Zombilerin Düğünü (2009)

Ada:Zombilerin Düğünü
Türkiye'nin ilk zombi filmi olma amacıyla çekilen 2009 yapımı bu film korkudan ziyade komedi türünde sinemamızda yer edinecek bir deneyim.Talip Ertürk ile Murat Emir Eren'in birlikte kotardığı film baştan sonra amatör kamera çekimleri ile Blair Cadısı'nın izinden gidiyor.Oldukça doğal oyunculukların yanı sıra ilginç diyaloglardan oluşan samimi senaryosuyla film izlenebilir bir hale geliyor.Sonuçta Ada:Zombilerin Düğünü başarılı bir film olamıyor ancak seyirciyi 77 dakika boyunca eğlendirdiği bir gerçek.Sinemasal hiçbir değeri olmayan film sanırım akıllarda başarılı diyalogları ve ilk zombi filmimiz olarak kalacak gibi.

Filmde,arkadaşlarının düğünü için Büyükada'ya giden bir grup gencin düğünde zombiler tarafından saldırıya uğraması konu ediliyor.İspanyollar'ın gittikçe kalitesi düşen Rec serisinin 3. filmi gibi aynı konuyu işliyorlar aslında.Ama sizin temin ederim bizim filmimizin de o filmden aşağı kalır yanı yok.Hatta bazı noktalarda Rec 3'ten daha iyi olduğu bile söylenebilir.Senaryoda en dikkat çekici nokta diyalogların doğallığı.Bu bakımdan incelendiğinde oldukça samimi bir ortam yaratılmış filmde.

6 Mart 2013 Çarşamba

Hulk (2003)

Yeşil Dev Hulk
Marvel'in ünlü çizgi roman karakterlerinden Hulk'un sinemaya ilk uyarlanışı bu film.Ünlü yönetmen Ang Lee tarafından oldukça yüksek bir bütçe ile hazırlanan ve yayınlandığı dönemde gişelerden başarıyla dönen Hulk aynı başarıyı maalesef kalitede yakalayamıyor.Yeşil devi Eric Bana'nın canlandırdığı film beklenin altında bir kalite sunuyor.Görsel anlamda da pek doyurucu olmayan film kendini izletmeyi başarsa da hayal kırıklığı yaratan uyarlamalardan biri olmaktan kurtulamıyor.

Film geçmişten sahnelerle açılıyor.Dr.Banner'ın çocukluğuna iniliyor önce.Ardından günümüze dönülüyor ve Dr.Banner'ın araştırmalarına odaklanılıyor.Sonrası malumunuz Dr.Banner Hulk'a dönüşürken diğerleri de onu durdurmaya çalışıyor.Hikayeyi doldurmak adına fazla duygusuz bir de aşk hikaye serpiştirilmiş aralara.Fazla ilgi çekmiyor ancak sonuna kadar izlettirdiği bir gerçek.

4 Mart 2013 Pazartesi

Crouching Tider Hidden Dragon (2000)

Kaplan ve Ejderha
Tayvanlı ünlü yönetmen Ang Lee hatırlayacağınız üzere geçen hafta Akademi Ödülleri'nden ikinci kez yönetmenlik ödülü almayı başarmıştı.Bende bu vesileyle çok sevdiğim Lee için iki gün önce detaylı bir yazı hazırlamıştım.Bu hafta ise Ang Lee filmlerinden bazılarını bloga getirmeye çalışacağım.İlk yazımız Ang Lee'nin dünyaca ünlü 2000 yılı yapımı Crouching Tider Hidden Dragon filmi olsun dedim.Uzakdoğu sinemasından esintiler sinen bu ünlü film 8 dalda aday olduğu Akademi'den 4 ödül koparmayı başarmıştı.Film aynı zamanda dövüş sahnelerindeki başarısıyla Ang Lee'nin yönetmenliğini konuşturduğu film olarak da biliniyor.

Filmde iki savaşçının,çalınan değerli bir kılıcın peşinden sürüklendikleri aksiyon dolu olaylar konu alınıyor.Tabii aslında olaylar bu kadar tekdüze değil.Kılıcı çalan Jen adında soylu bir kız ve inanılmaz dövüş yeteneği,savaşçılardan Li Mu Bai'nin yıllardır ustasının intikamını almak için peşinden koştuğu ihtiyar kadın ve Jen'ın sevdiği adam filmin diğer olaylarını oluşturuyor.Aksiyon sahneleriyle destekli sürükleyici bir senaryoya sahip film Uzakdoğu sinemasının bütün esintilerini de içerisinde sunuyor.

3 Mart 2013 Pazar

2.Farklı Dünya Ödülleri



Bir yıl daha geride kaldı.Geçen yıl ilk kez verdiğim Farklı Dünya Ödülleri'ni bu yıl ikinci kez veriyorum.Tamamı anlaşılacağı üzere kendi beğenilerimden oluşan bu ödüller de bu yıl daha çok film izleme şansına sahip olduğum için daha detaylı bir liste ile de  karşılaşacaksınız.Gelelim adaylık yapan filmler hakkındaki bir kaç nota.

Bu yılın en çok adaylık alan filmi 11 adaylıkla Les Miserables.Eleştirmen ve seyircileri ikiye bölen filmin müzikal severlere harika bir seyir yaşattığı da bir gerçek.Teknik dallarda da başarısı ön plana çıkan film yılın en başarılılarından.

Hollywood'un milliyetçi filmleri ''Lincoln'',''Argo'' ve ''Zero Dark Thirty'' de adaylık alan filmler.Aralarında en çok Lincoln'ı eleştirsem de bu üç film arasındaki en iyi filmin Lincoln olduğunu  da belirteyim.Lincoln toplamda 9 adaylık alırken,Zero Dark Thirty 5,Argo ise 4 adaylık alabildi.

Bu yıl hakkı fazlasıyla yendiğine inandığım Cloud Atlas 7,Ang Lee'nin son başyapıtı Life of Pi 9 ve Tarantino'nun son filmi Django Unchained 10 adaylıkla listenin diğer filmlerini oluşturuyor.

Bu arada adaylık kategorilerinden ses kurgusu ve ses miksajı dalındaki ödüller biraz zor oldu sanki.Bu alandaki bilgilerim epey sınırlı olduğu için zorlandığımı da ifade edeyim.

Ve gelelim 2.Farklı Dünya Ödülleri'ne...İşte ödüller:


En İyi Film

1.Cloud Atlas  (Tom Tykwer,Andy Wachowski,Lana Wachowski,Grant Hill ve Stefan Arndt)

2.Life of Pi  (Ang Lee,Gil Netter ve David Womark)
3.Prometheus  (David Giler,Ridley Scott ve Walter Hill)
4.Django Unchained (Stacey Sher,Pilar Savone ve Reginald Hudlin)
5.The İmpossible  (Belen Atienza,Alvaro Augustin,Ghislain Barrois ve Enrique Lopez Lavigne)
6.Silver Linings Playbook (Bruce Cohen,Donna Gigliotti ve Jonathan Gordon)
7.Les Miserables  (Tim Bevan,Eric Fellner,Debra Hayward ve Cameron Mackintosh)
8.The Hobbit:Unexpected Journey (Carolynne Cunningham,Peter Jackson,Fran Walsh,Zane Weiner)
9.Lincoln   (Steven Spielberg,Kathleen Kennedy)
10.Moonrise Kingdom (Wes Anderson,Jeremy Dawson ve Scott Rudin)

2 Mart 2013 Cumartesi

Dünyanın En Farklı Yönetmeni:Ang Lee


Evet!..Ang Lee dünyanın en farklı yönetmeni.Bakın dünyanın en iyi yönetmeni iddiasında bulunmuyorum ancak dünyanın en farklı yönetmeni olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.Geçen hafta en iyi yönetmen Oscarını aldığı Life of Pi'den tutun da,iki erkeğin destansı aşk hikayesini anlattığı Brokeback Mauntain'dan,Marvel'in yeşil devi Hulk macerasından,Kate Winslet'i dünyaya tanıtan Sense and Sensibility ve yönetmenin efsane filmi olarak adlandırılan Crauching Tider Hidden Dragon ile Ang Lee artık herkesin tanıdığı bir yönetmen.

Çoğu yönetmenin aksine belirli bir tarzı olmayan Ang Lee hala kendi tarzını filmlerine yansıtabilmiş değil.Çünkü hemen her filminde farklı bir türden maceraya atılıyor.Son filmi Life of Pi ile büyük bir başarı yakalayan Ang Lee filmde görsellik bir yana Tanrı ile kulu arasındaki sonsuz,güçlü bir bağa odaklanıyordu.Bunu yaparken görselliği de ön planda tutan Lee sürpriz finaliyle izleyiciden finali bir nevi istedikleri şekilde yorumlamasını istiyordu.

2005 yapımı bir başyapıt olan Brokeback Mauntain ise Ang Lee'nin en cesur filmi olarak hala hafızalarımızda.İki erkeğin aşk hikayesine eşcinsel olmayan insanları inandırmak pek mümkün olmuyor haliyle.Hele de filmde açık bir şekilde gösterildiği üzere eşcinsel insanların öldürüldüğü bir dönemde...Ancak Ang Lee kuvvetli senaryoyu o kadar güzel işliyor ki filme o aşka inanmamanız imkansız.Sadece final sahnesi bile bunun bir kanıtı olmaya yetiyor.Brokeback Mauntain'un en kuvvetli özelliği oyuncularıyla birlikte anlatmak istediği her şeyi anlatabilmesi.Hem de tüm zorluklara rağmen...


Gelelim Ang Lee'nin 2000'den sonra Hollywood sularında yüzmeye karar verdiği Crauching Tider Hidden Dragon filmine.Türkçeye Kaplan ve Ejderha olarak çevrilen film çoğu çevrelerce oldukça rahatsız edici olarak görülse de mükemmel kurgusu ve kamera kullanımıyla Ang Lee'nin en iyi yönetmenlik işi aslında.Çünkü ne Life of Pi'de ki kadar arkasını efektlere yaslamış,ne de Brokeback Mauntain'da ki kadar tereddütleri var.Gerçi Life of Pi kadar olmasa da haliyle muhteşem bir sinematografiye sahip olan bu filmde yine de Ang Lee'nin bir yönetmen olarak her şeyi yaptığını söylemek mümkün.

1 Mart 2013 Cuma

Kelebeğin Rüyası (2013)

Kelebeğin Rüyası 
Oyunculuğunu yönetmenliğinden daha çok beğendiğim Yılmaz Erdoğan'ın iki yıldır üzerinde çalıştığı ve büyük bir bütçe ayırdığı filmi Kelebeğin Rüyası sonunda vizyona girdi.Geçtiğimiz aylarda yayınladığı harika fragmanıyla da beklentileri artıran film maalesef sinema salonundan çıkınca herkeste aynı etkiyi yaratmıyor.Baştan söyleyeyim;filmi beğendim.Hem de uzun zamandır Türk sinemasında göremediğimiz başarıda bir dönem filmi izledim.Ne var ki beklentileri bu kadar yüksek tutup izlediğim Kelebeğin Rüyası'na mükemmel diyemiyorum.Filmin başrollerinde ise bildiğimiz üzere Kıvanç Tatlıtuğ,Belçim Bilgin ve Mert Fırat var.

Erdoğan,ünlü şair Behçet Necatigil'i canlandırdığı bu yeni filminde Necatigil'in öğrencileri Muzaffer Tayyip ile Rüştü'nün vereme yakalanmalarına karşın aşk ve sanat hayatlarındaki mücadeleleri konu almış.Parça parça olarak düşündüğümüzde çok fazla konuyu harmanlamış Erdoğan.Hatta siyasi eleştiriler bile sıkça yaptığını söyleyebiliriz.Şiire yatkınlığı ile bilinen Erdoğan'ın kaleminden dökülen şiirler de filmle bütünleşince farklı bir etki yapmış senaryoya.Gerçi ben daha fazla şiir havasında bekliyordum ancak yeterli de sayılabilir bu durum.Bir dönem hikayesi şairane bir biçimde aktarmayı seçen Erdoğan uzunluğundan şikayet etsem de duygu sömürüsü yapmadan iyi bir senaryoya imza atmış.