26 Aralık 2011 Pazartesi

Ölüm Zinciri / Chain Letter

Benim film seçmede en büyük zaafım filmin konusunu okuduktan sonra hemen izleyip izlememeye karar vermek.Bu hatayı çok sık yaptığım için güzel filmleri de her zaman izlemeye vaktim olmuyor.Ölüm Zinciri ise bugüne kadar izlediğim en başarısız korku filmlerinden biri olarak kayıtlarımda yer aldı.İMDB puanı 4.0 olan bir filmi izlememde zaten bir hata ama dediğim gibi konusuna kapılıp izlediğim onlarca kötü filmden birisi işte.Öncelikle yazımın başından beri övdüğüm filmin konusuna bakıcak olursak filmde internet üzerinden gelen bir ölüm zinciri adlı mesajı alan 6 öğrencinin arkadaşlarına da bu mesajı yollamadıklar takdirde ölümlerini inşa ettikleri bir film.Aslında işlenebilse ve klişelerden uzak kalınabilse oldukça iyi bir film ortaya çıkabilir bence.Testere serisine benzetilen öldürme seansları,oyuncuların vasat performansları ve filmin atmosferi içler acısı diyebilirim.İlk defa bir korku filminin mekanından bu kadar rahatsız olduğumu da belirtmeliyim.Yönetmenin parası mı yoktu bilemiyorum ama gerçekten kötü bir atmosfer vardı filmde.Oyunculara baktığımızda klasik ABD korku filmlerinde olduğu gibi tanınmamış oyunculardan oluşan vasat performanslı bir kadro ne kadar kötü performansları sergilediklerini izlediğinizde sizde görebilirsiniz...
Ve gelelim filmin belki de tek olumlu yanına.Korku filmlerinde iyi müzik yapabilmek çok önemlidir.Çünkü özellikle de ölüm sahnelerinde seyirciyi korkutmak için müziklerin bu sahnelerdeki rolü çok önemli.Testere,13.Cuma vb. seri filmlerde izleyicinin korkması yada en azından gerilmesinde müziklerin payı elbet çok büyük.Bu filmde şayet öldürme sahneleri biraz orjinal ve akıllıca olsaydı bence güzel müzikleriyle iyi bir filmin temelleri atılabilirdi.

Filmde bir de verilmeye çalışılan ufaktan bir mesajda var sanki.Teknolojinin zararları.Filmde sürekli vurgulanan şeylerden birisi de katilin teknoloji düşmanı bir grup üyesi olduğuydu.Gerçi çoğu korku filminin aksine katilin kim olduğunu bilemememiz sadece aklımızda kalan sorularla birden biten film de kalitesini böyle ortaya koyuyor.Özellikle de Cevapsız Arama,Ölümün Sesi,3 Gün İçinde Öleceksin serisi gibi filmlerden zevk alanlar için bile kötü bir film olmuş.Umarım ben de bir daha böyle bir hataya başvurmam!

25 Aralık 2011 Pazar

Korku Kapanı 4 /Wrong Turn 4


2000'li yıllar bana göre korku sinemasının dibe vurduğu yıllar olmuştur.Korku Kapanı ve Testere dışında çıkan hiçbir seri orjinal kalamamış ve izleyiciyi kendisine çekmeyi başaramamıştır.Korku filmlerinin kalitesizliğini yaşadığımız şu yıllarda ilk filmi 2003 yılında gösterilen ve ardından gördüğü büyük ilgiyle serinin en iyi filmi olarak gösterdiğim ikinci filminin 2006 yılında çekilmesi ve ardından bir yıl sonra izleyiciye sunulan serinin üçüncü filminden sonra 4 yıllık bir arayla serinin bu son filmi karşımızda.Sıkı bir korku film izleyicisi olduğum için artık hangi filmin nasıl biteceğini bile çoğu zaman bilmek gerçekten sıkıyor beni.Gerçi tahmin yürütmek için 20 korku filmi izlemeniz bile yeterli olacaktır zaten.Serinin bu son filmini de bu şekilde izledim ama bu serinin diğer serilerden bir farkı var demiştim yazımın başında.İşte tahmin ederek izlememe karşında filmden bir dakika olsun sıkılmadan,büyük bir merakla yinede izledim.İşte Korku Kapanı serinin de en büyük avantajı bu oluyor.Film izleyiciyi kendine öyle bir çekiyor ki hele son sahnelerde ''napıyorsun? kaçıp kurtulsana işte'' gibi cümleler kurmaktan da kendimi alamamam beni bu seriye bağlayan en büyük şey zaten...

Filmin konusuna baktığımızda ilk üç filme göre bu sefer ormanda değil mekan olarak terkedilmiş bir sanatoryumda geçtiğini görüyoruz.Açıkcası fragmanını izlerken bile keyif alacağınızı hissedebiliyorsunuz.Filmin ana konusu yamyamlar bu filmde de yine iş başı yapmışlar.Artık kendileriyle dost olduğum(!) için yeni filmlerini sabırsızlıkla bekliyorum diyebilirim.Biraz spoiler yapıcak olursak David'in etini kesip,ızgara çubuğuna geçirip ardından da soğanla birlikte pişiriz ızgara yapmaları ve afiyetle yedikleri o sahnede elimden cipsi düşürdüğüm an olmuştu ve cidden midem kalkmıştı ama daha sonra eti yiyen yamyamın eliyle yapmış olduğu ''ımm çok lezzetli'' işareti de beni o kadar güldürdü ki anlatamam.Filmin konusuna dönersek yine klasik 9 kişinin dağda kaybolması konusu terkedilmiş sanılan sanatoryumda bir gece geçirmek zorunda olmaları ve 2 gün boyunca başlarına gelen oyunlarla olan yüzleşmelerini anlatan klasik ama bir Korku Kapanı filmi.

Filmin oyuncuları da her zaman ki gibi ABD'nin ünlü Hollywood oyuncularından değil.Zaten korku filmlerinin en önemli özelliği de hemen her filmde popülerliği fazla olmayan oyuncularına kadroda yer vermesi.Bu çoğu zaman handikap olabiliyor ama bu filmde oyunculuklar kötü değil ortalama seyrindeydi.Zaten orjinal dilde seyretmenin de en büyük artısı oyunculuk performanslarını daha iyi görebilmek.Zaten gişe kaygısı taşımayan bir film için ideal bir oyuncu kadrosu olmuş bence.

Son olarak filmi her yıl korku filmlerine verdiğim Oscar Ödülleri'n de ki yerine.Açıkcası bu sene iyi bir korku filmi pek fazla izleyemedik desem tam yeridir bence.Çok fazla seçeneğimizin olmadığı bu sene Korku Kapanı 4 filminin adaylık alması diğer filmlere baktığımızda gayet yeterli duruyor gibi.

18 Aralık 2011 Pazar

Ölüm Zili/Death Bell

Güney Kore,Japonya ve Tayland gibi ülkelerin korku sinemasında yer almasının en büyük sebebi orjinal korku hikayeleridir.Ne kadar güzel olduğu tartışılır tabi ama yapılan filmlerin çoğunda orjinal senaryoların işlenmesi zeki
Uzakdoğu insanının sinemaya da el atabileceğini gösteriyor bizlere.Ancak şahsım adına söylersem iyi bir korku sineması izleyicisi olmama rağmen Güney Kore filmlerini izlemeyi tercih etmiyorum çünkü filmlerinde ciddi anlamda sıkıntılar oluyor.Ölüm Zili filmini ise izleme sebebim sadece vakit geçirmek.Filmi izledikten sonra da vakit geçirmek için izlemenin ötesine geçemediğini düşünüyorum.

Filmin en büyük ve tek artısı konusu.Sıkı korku film izleyicileri filmi 2009 İngiltere yapımı Tormented filmine benzetebilir ama bu filmin ayrıldığı noktalar filmin zaten en iyi noktası.Filmde burs alamayan ve ailesinin maddi durumu sebebiyle öğretmenlerinden burs isteyen genç kızın,okulun erkek öğretmenlerinden biri tarafından öldürülmesini ve daha sonra kızın babasının zekice oynadığı bir intikam oyununu konu alıyor.Zekice sorulan soruların okulun en zeki öğrencilerinden oluşan bir özel sınıflar oynanması da dikkatlerden kaçmıyor.Filmin başlarında oyunu öldürülen kızın yapıldığı zannediliyor ancak gerçek filmin sonuna doğru ortaya çıkıyor.Zekice hazırlanmış senaryosunu beğendiğimi ancak iyi işlenemediği kanaatindeyim.Bu yüzden ileride Hollywood tarafından filmin Remake'i yapılması kaçınılmaz gibi.Zate Ring/Halka filmi bile Remake oluyorsa Hollywood'un Güney Kore ve Japonlar'dan artık kopya çekmesi normal bir hal alıyor.Bu konu aslında çalışmayan tembel bir öğrencinin,çalışkan ve akıllı bir öğrenciden kopya çekmesine benzetilebilir aslında.

Filmde dikkatimi çeken en büyük eksiklik yetersiz seviyede kalmış oyunculuklar.Bu da dolaylı yoldan yönetmenin de bana göre başarısız olduğunu ortaya koyuyor.Şöyle ki filmde oynayacağı oyuncuların performanslarını nasıl yönetmen belirliyorsa filmin kaliteli olmasını da bir bakıma yönetmen belirliyor.Filmdeki oyunculuk performanslarını inandırıcı bulmadığımı da eklemeliyim.Sanki ezbere oynanan bir oyun gibiyidi.Oyuncuların performasının kötü olması da filmin başarısını bence hissedilir derecede düşürmüş.Filmin Bruce Lee tarafından yapılması da avantaj olacağı gibi dezavantaj olmuş.Bu da Lee'nin oyuncu seçiminde başarısız olduğunu gösteriyor.Zaten genelde oyunculuğu çok başarılı olan kişilerin yönetmenlik becerilerinin çoğu zaman sınıfı geçememesi herkesin kendi işini yapması gerektiğini bizlere hatırlatıyor.

Filmin İMDb puanı ortalama film düzeyinde.Yani 5.6/10.Aslında İMDb dünyanın her kesiminden insanların oylarıyla belirlenen film puanlarından oluşsada iizleyicinin kendi beğenisinin her zaman daha önemli olduğu kanısındayım.Film pek çok yönden tatmin edici olmasada izlenesi farklı bir film olarak hafızamda yer alacak.
Son bir notumu da paylaşayım filmin 2.si de çıkmış.İzleyip,görelim bakalım.!

 Filme Puanım ((6.1)) Ortalama

10 Kasım 2011 Perşembe

Atatürk'ü Saygı İle Anıyoruz !

Büyük Türk Milleti'nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün aramızdan ayrılışının 73.yılını saygı,şeref,özlem ve üzüntüyle anıyoruz..Rahat uyu Ata'm..!

''Benim naciz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır''

8 Kasım 2011 Salı

The Box /2009

Kutu..Adı üstünde bir kutu işte..İnsan bir kutuda yaşar,dünya bir kutu gibidir,bindiği arabanın tekeri bir kutudadır ve insan öldüğünde bile bir kutuda çürümeye bırakılır...Düşünmeyi,empati yapabilmeyi ve hayatta paradan da önemli şeylerin olması gerektiğini anlatan çok başarılı bir film.Filmle ilgili birçok yazılı okudum.Beğenen ve beğenmeyenler olmuş.Beğenmeyenler çoğunlukta gibi..Benim fikrimse olumlu.Tabi yönetmenin,kurgunun,konunun,oyuncuların etkisi yüksek ama gerçeği söylemek gerekirse filmin yönetmeni sadece isim olarak tanıdığım için filmi izlememdeki en büyük etken Cameron Diaz'dı.Diaz bu filmiyle farklı bir karaktere bürünmüş ve birazdan değineceğim gibi gayet iyi bir performans sergilemiş...

Öncelikle orjinal bir yapım.Filmde verilmeye çalışılan bir ders var aslında.Kutudaki düğmeye basarsan 1 milyon dolar kazanacaksın ama aynı zamanda dünyanın bir yerinde hiç tanımadığın biri de ölmüş olacak.Eğer seçimin kutuya basmak olacaksa sen bencil yada kendini öle görmesen bile o parayı çok istiyor olacaksın.O zaman sen yine sadece kendini düşündüğün için bencil olacaksın.Çünkü o parayı aldığında hiç tanımadığın biri ölecek.Belki de ölen bir bebek,yada yaşamının baharında bir genç,ya da başka biri..Sonuçta biri ölecek ve sen bundan sonra başka testlere daha tabi tutulacaksın..İşte bu testin şimdiki kurbanları Norma ve Arthur oldu.Paraya ihtiyaçları olan çünkü aynı gün çok istedikleri işlerini kaybeden Norma ve Arthur'un kendi geleceklerini de düşünüp o düğmeye basmaları..Tabi düğmeye kimin bastığı da çok önemli.Düğmeye basan kişi ya kendi ölecek yada çocuğu sağır ve kör kalacak.İşte 1 milyon doları almanın bedeli de burda başlıyor.Aslında film ağır ilerlemesine rağmen o kadar akıcı ki izlerken tüm duyguları yaşaıyorsunuz.Biri size asla hiçbir neden yokken 1 milyon dolar verdiğinde düşünmemizi isteyen filmin sonunda Norma'nın çocuğunu kurtarması için hayatına veda etmesi işte hiç tanımadığı birinin ölmesiyle eşit hale geliyor.Zaten Norma'nın öldüğü an başka bir aileden bir kadın düğmeye basıyor ve işte tam o anda Norma ölüyor.Kısacası bir zincirle bu örgü devam ediyor.Filmin başında Norma düğmeye bastığında da bir kadın kocası tarafından kalbine sateş edilerek öldürülmüş,polisler ailenin çocuğunu banyoda bulmuştu.Buradan da anlaşılacağı üzre Norma ve Arthur'un da çocuklarının banyoda sağır ve kör halde bulunması oyunun kurallarını net bir şekilde açıklıyor.Filmde parçaları tamamladığınız da aslında kafanızda pek fazla soru işareti kalmıyor.Mesela kutuyu getiren adamın yüzünün yarısının yok olması ve kapıyı açtığınızda adam hakkında o anda hissettiğiniz duygular da çok önemli.O anda hissetmeniz gereken sevgi olmalı çünkü eğer acırsanız diğerlerinden farkınız kalmaz.Norma'nın diğerlerinden farkı da bu çünkü kendisinin de küçükken başından geçirdiği bir kaza sebebiyle sağ ayak parmaklarından dört tanesi yok..İşte tüm gizemi ve güzelliğiyle basit bir kutu...

Filmin basit ve gereksiz,zaman kaybı olduğunu düşünenler bence hala basit bir dünyada,basit bir zaman diliminde yaşayanlar...Cameron Diaz'ın performansına gelirsek bir komedi oyuncusu olmasına rağmen son dönemlerde farklı rollere bürünmesi (Bkz.Kız Kardeşimin Hikayesi) çok hoş...Beni yine yanıltmadı ve hoş bir performans sergiledi.Donnie Darko'nun yönetmeni Richard Kelly oldukça orjinal bir yönetmen.Sinemaya kendi tarzını koyan yönetmenleri çok seviyorum.Örneğin;David Lynch bir efsane.Kelly'de bu filmiyle yine hayranlarını şaşırtıyor ama daha düşük not alan bu filminde bence performansından bişiy kaybetmemiş.Kelly'nin en beğendiğim özelliği ise filmde tüm detayları izleyicinin görmesini istemesi ve izleyicinin merak ettiklerini filmde cevaplandırması..Uzan lafın kısası izleyin derim bu filmi.Bir başyapıt havasında değil ama başarılı bir film olduğu aşikar.Merak uyandırıcı gizemli ve farklı bir film!

7 Kasım 2011 Pazartesi

Stake Land /2010

Korku fanatikleri iyi bilir ki korku sinemasında vampirlerin,zombilerin ve yamyamların eskiden çok büyük bir yeri vardı.1975'ten sonra teen-slasher filmlerinin bu tür yapımların önüne geçmesiyle vampirler gündemden düştü.Ancak 2000'li yıllara gelindiğinde 2-3 absürd komedi tarzında filmle canlanmaya başlayan bu sektör altın çağını Alcakaranlık(2008) filmiyle yaşadı.Alcakaranlık filminin büyük bir ilgi görmesi edebiyat ve hatta dizi dünyasını da tamamıyla içine almayı başardı.Son dönemde Alcakaranlık serisi devam ederken komedi,dram vb. türlerde çıkan vampirli filmleri,Vampir Günlükler dizisi de TV'den devam ettirdi..Hepsinin asıl kaynağı olan Edebiyat alanında bugün hala vampir serileri okuyucular tarafında büyük ilgi görmekte..Ancak hepsinin de vampirlere bakış açısının,vampirlerin özellikleri ve yaratılışları bakımından farklı bir çizgide olması hala bu furyanın devam etmesini sağlıyor...2010 yılında yapılan ve bu yıl ülkemizde de gösterime giren son vampir filmlerinden birisi de kendi çzigisini yaratan bir başka film,Stake Land...

Filmin her bakımdan diğer vampir filmlerinden farklı olması Alcakaranlık gibi duygusal vampir-insan aşkını anlatan filmlerden bence bir basamak daha kaliteli olmasını sağlıyor.Stake Land'ın en büyük artısı duygusallığı ön plana çıkarmaması olmuş.Yani ortada bir aşk yok bir hayatta kalma mücadelesi var ve değişik vampir makyajlarıyla film oldukça orjinal görünüyor.Filmde ayrıca 'Kardeşlik' adı verilen bir din örgütünün ülkeyi vampirlere yardım ederek ele geçirme çabası ve Beyefendi,Martin ve yanındakilerle sürekli çatışma halinde olması filmin diğer artılarından.Öncelikle farklı makyaj anlayışına diyecek lafım yok gayet güzel olmuş.Bir diğer husus ta filmin sadece kurtulmaya çalışan 3-4 insanın sadece vampirlerle mücadelesine dönüşmemesi.Bu özellik filmi sıkıcıktan ve basitlikten kurtarmış.Abartıldığı kadar korku türünü yansıtmasa da bana göre gerilim ve dram türünün bu furyada önemli bir başucu eseri olmuş diyebilirim.Filmin hoş ta bir korgusu var.Rüya sahneleri olsun,şaşırtan sahneleri (özellikle de son sahnesi) olsun oldukça orjinal bir film olmuş.Masraftan pek kaçınılmaması ve eldeki imkanların doğru kullanılması görselliği geliştirmiş ve filmi film yapmış,izleyiciyi kendisine kolayca çekmeyi başarmış.

Filmde ayrıca oyuncular karakterlerini iyi bir şekilde yansıtmayı başarmış.Nick Damici üstlendiği zor karakteri başarıyla gerçekleştirirken ona başrolde eşlik eden Connor Paolo ise oyunculukta kendini bu filmde daha da geliştirmişe benziyor.Öyle ki filmin diğer vampir filmlerinden bir başka artı noktasını da oyunculuk performansları oluşturuyor...Filmin süresi iyi tutulmuş.90 dk boyunca pek az sahnede sıkılabilirsiniz ama sahnelerin uzun tutulmaması izleyiciyi filmden koparmıyor ki bu tarz filmler için önemli bir detay olmuş.Kısacası bu senenin başarılı filmlerinden biri Stake Land.Henüz ciddi bir eleştiri yazısını okumadım ama bu tür filmlerden anladığım için rahatlıkla söyleyebilirm ki farklı bir film.Benim içinse farklı dünyamda farklı bir film olmuş..:)

27 Ekim 2011 Perşembe

The Walking Dead 2.Sezon 1-2.Bölüm

Geçen sezon sadece 5 bölüm yayınlanmasına rağmen okuduğum haberlere göre reyting rekorları kıran dizi 2.sezon için onayı almış ve bu sefer 13 bölüm yayınlanacağı açıklanmıştı.Açıkcası koca bir yaz dizinin başlamasını beklediğimi söylemeliyim.Bu tarz dizilerin dizi dünyasında pek fazla yer almamasından dolayı The Walking Dead alanında gerçekten çok başarılı bir proje olmuş.Sezonun ilk iki bölümü de yine izleyiciyi ters köşeye yatıran sahnelerle doluydu.Aksiyon yerini dram ve gerilime bırakirken ilerleyen bölümlerde aksiyonun tavan yapacağı anlaşılıyordu 2.bölümün son sahnesinde..

Dizinin 2.sezon ilk bölümünde kurtulan ekipten bir zombi saldırısı sonucu kaçan küçük kızın koybolmasını konu almış genel olarak.Bu bölümde genel anlamda kaybolan kız aranıyor ve bölüm sonunda öyle bir final yapıyor ki şaşırıp kalıyorsunuz.Sherrif'in vurulan oğlu ilk bölüme damgasını vuruyor ama iyi de oluyor çünkü 2.bölümde daha farklı kişilerin hayatta kaldığını da öğrenmiş oluyoruz.Bu heyecanlı bölüm finalinden sonra 2.bölümde küçük çocuğun bir veteriner tarafından ameliyat edilmesini ve gerekli malzemeleri bulmak için de Morgan ve çocuğu vuran adamın malzemeleri almak için zombilerin bulunduğu alana gidişini ve final kısmında zombiler tarafından kapana sıkışan bu iki adamı seyrediyoruz..Açıkcası çok başarılı bulduğum bir bölüm daha geride kalırken bu bölümde diziye dikkat ettiğime göre 4-5 kişi daha katılıyor.Diziye katılan karakterlerden yaşlı adamın çok önemli bir özelliği var buda veteriner olması.En azından hastalara elinden geldiğince tıbbi yardımları yapmaya çalışıyor ki bu da hayatta kalanlar için bir şans diyelim..Diğer karakterlerin de ilerleyen bölümlerde artı özelliklerinin olduğunu göreceğimizi düşünüyorum ve ilerleyen bölümlerde sürpriz ölümler bekliyorum çünkü dizide neler olabilceğini tam tahmin etmek imkansız ama bu da en güzeli tabiki..!

Dizide belirtmek istediğim bir kaç nokta var..Öncelikle Türkiye'de pek fazla tutmasa da dizi (açıkcası Türkler gerilim sevmez) başta ABD olmak üzere birçok ülkede izlenme rekorları kırmış.Dizinin 3.sezonu daha şimdiden onay almış söylentileri dolaşıyor..İkinci bir önemli husus dizinin zomiblerle doğrudan ilgili olması zombilerin dizi içindeki etkinliğinin artırılması anlamına da geliyor.Yani 2.sezonun ilk iki bölümünde kısmen gördüğümüz zombilerin bölüm üzerinde önemli bir yer edinmesini bekliyorum.Tıp ki ilk sezonda olduğu gibi zombilerle savaş bence tüm izleyicilerin ortak beklentisi..Dizide en beğendiğim nokta ise masraftan kaçınılmamış olması.Mekan ve bu mekanlarda yer alan görsel objeler çok güzel duruyor.Dizinin makyajları mükemmel.Zombiye bakınca yüzüne tüküresin geliyor.Hele de 2.bölümde Andrea'nın peşine takılan zombi gibi..Uzun lafın kısası 3.bölümü bekliyoruz!

WRİTTEN  BY  FARUK AYDIN

22 Ekim 2011 Cumartesi

Paranormal Activty 3 (2011)

Bu sefer olmamış..Onca işim arasında sırf ilk iki filmini çok beğendiğim için ve 2000li yılların en iyi korku serisi olarak gördüğüm için haftasonu film için biletimi aldım ve bugün gitme fırsatını buldum.Ama öyle bir filmle karşılaştım ki inanın filmin fragmanını izleyin size yetiyor..Yetiyor diyorum çünkü fragmandaki bir kaç sahne filmde yok ve fragmanından başka filmde güzel sahne yok.Hele filmin sonu bir anda bitmesi sinirlerimi daha da altüst etmiş durumda.Bu kadar güzel bir serinin bu hale gelmesi beni gerçekten üzdü..Sinemadaki film izlemeyi bilmeyen insanların gülmesi gibi artık benim bile güldüğüm sahnelerin olması film için iyi şeyler değil..

Öncelikle serinin diğer filmlerine bir göz atalım.Çünkü bildiğimiz gibi seri birbirleriyle bağlantılı.Günümüzden geçmişe doğru gidiyor olaylar.Filmin başında da 2.filmin de öncesine gidiyor ve daha sonra birden 1987 yılına gidiyor.Yani ilk iki filmi izlemeyenlerin anlaması biraz zor.Daha sonra Kathy ve Kristi'nin küçüklük hallerini görüyorz.Anne ve babasını da filmde başrol oynadığı için onlar hakkında da bilgiler ediniyoruz ama filmin afişinde de yaazdığı gibi aileden geliyormuş kısmının filmi sonunda saçma bir şekilde açıklanmasını kabullenemiyorum..Herşeyden önce Bloody Mary efsanesinin filmin içinde işi ne? Filmin ilk iki filmde temel konusu Şeytan veya cin iken nasıl oluyor da Bloody Mary efsanesine dönüyorlar..Saçma çünkü Bloody Mary filmde varken aynı zamanda Tony adında bir de hayali arkadaşı var Katy'nin..Şayet bunlardan birinde karar kılınsaydı film daha güzel olurdu.Ben açıkcası filmi kızlara nasıl bulaşacağını anlattacağını düşündüğüm için izledim ama beklediğim gibi değildi.

Ciddi bir de kurgu hatası var filmde.Bir de anlamdığım fragmandaki bazı sahnelerin filmden neden çıkarıldığı ?
Şimdi öncelikle fragmanı İMDb gibi resmi bir sitede yayınlanan filmde peder'in sahnesi,katy'nin merdivenlerden düşme sahnesi,yangın sahnesi vb. gibi çok önemli parçalarını neden izleyemedim açıkcası çok merak ediyorum..Filmi izleyen insanları hep bir bekleyiş içinde bırakıyorlar ama pat diye biten filmden hiçbirşey anlaşılmıyor.Filmde dikkat çekmek istediğim bir nokta var ki o da küçük kızlarının anneannesinin olaylarla olan bağlatısı.2.filmde yıllar önce ailenin şeytanlar (kötü güçlerle) bir anlaşması var.Anlaşmaya göre doğacak ilk erkek çocuğu şeytana kurban edilir.Eee anneannesi bunu bilmesine rağmen kızından erkek çocuk istemesi onun da bu işlerle bağlantılı olduğu hissini bana uyandırıyor ve filmin sonunda yaşanan olaylardan bu anlaşılıyor..

Şimdi de film hakkında biraz önerilerim var onlardan bahsetmek istiyorum.Öncelikle filmin yönetmeni veya senaristi ben olsaydım.Bloody Mary saçmalığını filme hiç katmazdım.Neden mi? çünkü ilk iki filmle alakası yok bunun..İkincisi fragmanında gördüğüm sahneri filmden çıkarmazdım..Aslında bunu Türkler de özel olarak yapmış olabilir yani tam bilmiyorum..Üçüncüsü ise anneannesinin şeytanla olan bağlantısını daha da aydınlatırdım ki izleyicinin aklında soru kalmasın.Ayrıca filmin en başında 2005 yılında Katy'nin anneannesinin ona verdiği kasetleri ablasına verirken ona ''anneannem bu video kasetleri biriktirme konusnda çok titizdi'' gibi bir cümle söyledi.Şimdi burada Katy'nin o kasetleri babasının çektiğini bilmesine rağmen,evinin de yanmış olmasına rağmen nasıl oluyor da bunu bu şekilde söylüyor bana çok saçme geldi..

Yazıyı aslında pek fazla uzatmaya gerek yok.Film mantık hatalarıyla,kurgu hatalarıyla ve çeşitli saçmalıklarla doluydu.Ve germesi gerekirken arada güldürmesi de filmin çizgisine yakışmadı.Çok büyük umutlarla gittğim filmden hayal kırıklığı ile dönüyorum.Sanırım üçleme olarak bir seri düşündükleri için 4.film çıkmayacak.Bence de çıkmasın zaten veya 3.filmi daha iyi bir şekilde çekilsin diyorum.Kısacası ortalama bir film olmuş.Keşke Contagion filmine gitseydim diyorum..

Filme Puanım:Üzülerek [6.2/10]

Not:Filmin fragman linkini de atayım filmi izledikten sonra karşılaştırın!
http://www.imdb.com/title/tt1778304/

15 Ekim 2011 Cumartesi

2012 Yılında Efsanenin 100.Yılı Anısına Titanic

Tüm zamanların en iyi filmi Titanic'in unutulmaz sahneleri,efektleri ve aşkıyla geri dönüyor.Ülkemizde 6 Nisan'da gösterime girmesi planlanan Titanic bu kez ilkinden farklı olarak 100.yılında 3D olarak vizyona girecek.Film hakkında pek fazla detaya girmeye gerek yok zaten efsanedir kendisi.

48.Antalya Altın Portakal Film Festivali

48.Antalya Altın Portakal Festivali'ni bu yıl televizyondan takip etme fırsatını buldum.Türkiye'nin en prestijli film festivaline yakışacak düzeyde olmaması yine geçen seneki organizaysonların birer kopyası oluşu bana göre festivalin kalitesini düşürüyor.Öncelikle jüri üyelerinin sadece kadınlardan oluşması bana göre en azından kadroya baktığımda delirmemek elde değil.Sinemadan anlayanı anlamayanı doluşturmuşlar sanki.Yapmaya çalıştıkları şey basit aslında.'Biz kadına çok önem veriyoruz bakın tüm jüri üyeleri kadınlardan oluştu''Ee kardeşim sen iyi güzel hoş bir davranışta bulunmuşsunda jüri üyesine öle baştan savma isimler alınır mı hiç?Kimse alınmasın isim de vermek istemiyorum ancak bence tam anlamıyla sınıfta kalmış,her film ödül alsın zihniyetiyle yapılmış oylamlarıyla kötü bir festivalin ilk ayağını oluşturdu jüri üyeleri...

İkinci yanlış nokta bana göre verilen ödüllerdi.Tüm filmleri izleme fırsatım olmadı ancak izlediklerim ve düşüncelerini her zaman önemsediğim bazı sinema yazarlarının da gene görüşünün bu yönde olması festival açısından kötü bir durum.Öncelikle festivalin favori filmlerinden Nar'ın sadece teselli ödülü gibi Jüri Büyük Ödülü ile dönmesi büyük bir ayıptı bana göre.4 tane dalda ödüle ulaşan ''Güzel Günler Göreceğiz'' filmi ise merak ettiğim filmlerden birisi.Festivalde abartılan filmlerin başında yer alan ''Zenne'' filminin geceden 5 ödülle ayrılması tartışılacak cinsten.Yine de Nar ve Geriye Kalan filmlerine ödül verilmesini haklı buluyorum.

Cümlelerimi burada bitirirken belirtmek istediğim bir diğer nokta daha var.2 sene sonra büyük bir gururla 50.yılını gerçekleştireceğimiz Altın Portakal'ın geriden kalan yıllara göre çok daha iyi olması en büyük temennim.Buna ilk olarak giyim-kuşamdan başlamak lazım.Tabi giyinmeyi bilmeyen bir toplum için oldukça zor bir madde gibi gözüküyor...