31 Ocak 2013 Perşembe

The Possession (2012)

The Possession
Korku filmleri için oldukça vasat bir yılı geride bıraktık.Bu yıl The Cabin in the Woods ve The Tall Man dışında istediğimi bulamadım filmlerde.Klişe senaryolarla kendini tekrarlamaya devam eden korku sinemasının son umudu The Possession'da maalesef bekleneni veremiyor.''Şeytan çıkarma'' malumunuz korku filmlerinin bir numaralı dostu.Bu türde filmler her yıl üç beş tane yapılıyor ve hemen hepsi de beklentilerin altında.2005 yapımı The Exorcism of Emily Rose'dan sonra sanırım geçen yedi yılda hiç bir ilerleme kaydedemedi bu tür.Lafı fazla uzatmaya gerek yok The Possession'da beklentilerin altında!..

Filmde,ölen bir kadının eşyaları arasından satın alınan bir kutunun Em'i sahiplenmesi ve kızın vücudunu ele geçirmesi anlatılıyor.Konumuz basit yani.Küçük bir kız ve farklı yollardan da olsa vücudu ele geçiren bir şeytan!Peki The Possession farklı olmak için ne yapmış?İlk defa bir Yahudi şeytan çıkarma ayinine kısa da olsa şahit olduk filmde.İbranice yazılar ve sırlarla dolu bir kutu var karşımızda.Senaryo bekleneni veremese de farklılıklar iyidir.Belirtmeden geçmeyeyim kutu bir çocuk istiyor ancak nasıl bir ayin olduğuna anlam veremediğimiz küçük bir ayinden sonra babanın yalvarmalarıyla babaya geçiyor kötülük.Evet,mantıklı bir açıklama bekliyoruz?

29 Ocak 2013 Salı

Anna Karenina (2012)

Anna Karenina
''Pride & Prejudice'',''Atonement'' ve ''Hanna'' filmleriyle tanınan yönetmen Joe Wright yine önemli bir eseri sinemaya uyarladı bu yıl.Anna Karenina gerek Rus gerekse de dünya edebiyatı açısından çok önemli bir eser.Eseri daha önce okuduğum için filme adapte olmak zor değildi.Zaten yer yer tiyatro havasında geçen filme kendinizi kaptırmanız da mümkün.Anna Karenina ile teknik alanda büyük işler başaran Wright izlenesi güzel bir filme imza atmış.

Filmde,siyasetle uğraşan eşi Karenin ile Anna'nın mutlu gözüken evliliklerinin;Anna'nın hayatına giren Vronsky ile bozulması ve bu ilişkinin aşka dönüşmesi sonucunda meydana gelen olaylar konu ediliyor.Kısaca yasak bir aşkın dönemin Rusya'sındaki etkileri de ele alınıyor diyebiliriz.Senaryo ve kurgu tatmin edici ancak bu tip hikayeler herkese hitap etmediği için senaryo herkese hitap edemiyor.

28 Ocak 2013 Pazartesi

The Collection (2012)

Koleksiyon
Testere serisinin son dört bölümünün senaryosunu yazan Marcus Dunstan yeni Testere benzeri serisi The Collector ile seyirciyi korkutmak istiyor.Ancak serinin ikinci filmi The Collection isim değişikliğine rağmen ilk filmin senaryodaki başarısızlığından etkilenmeyi sürdürmüş gibi.Kurgusal anlamda ise ilk filmden daha başarılı olan The Collection genel itibariyle ilk filmin gerisinde kalıyor.

Filmde,kanlı bir partide arkadaşlarının ölümüne şahit olan Elena'nın koleksiyoncu tarafından kaçırılması ve daha önce koleksiyoncunun elinden kurtulmayı başaran Arkin'in ve Elena'nın babası tarafından görevlendirilen bir grubun Elena'yı kurtarma mücadelesi anlatılıyor.Mekan olarak bile Testere serisini andıran film senaryosu bakımından da Testere ile ciddi yakınlıklar içinde.Kurgusal anlamda biraz daha başarılı olan senaryo klişelerle dolu ve hayal kırıklığından öte geçemiyor.

27 Ocak 2013 Pazar

The Collector (2009)

Koleksiyoncu
Testere IV,V,VI ve VII filmlerinin senaristi olarak tanıdığımız Marcus Dunstan bu kez ilk yönetmenlik denemesi The Collector ile karşımızda.Filmin senaryosuna da imza atan Dunstan yer yer Testere havaları kattığı The Collector filmiyle yeni bir seriye imza atıyor.Kurgusal anlamda Testere serisinin epey gerisinde kalsa da film sürükleyici hikayesiyle boş vakitleri değerlendirmek için alternatif filmlerden olabilir.

Filmde karısının borcu yüzünden çalıştığı evi soymaya karar veren Arkin'in eve gittiğinde kendini bir kapanın içinde bulmasıyla başlayan gerilimli dakikalar anlatılıyor.Senaryo çok başarılı olmasa da kendini izlettirmeyi başardığı için bir şansı hak ediyor.Ancak filmin kurgusundaki başarısızlık kaliteyi düşürüyor.Belki de ilk 45 dakika içerisinde eksik olan tek şey kurgu!

25 Ocak 2013 Cuma

Paranormal Activity 4 (2012)

Paranormal Activity 4
Kar amacıyla her yıl devam filmi çekilen Paranormal Activity serisi artık sınırları zorlayacak bir hale geldi.Zaten 3.filmle başlayan kalitesizlik serinin bu bölümünde tavan yapmış durumda.Filmin yönetmenliğini bir önceki filmin de yönetmenliğini üstlenen Henry Joost ile Ariel Schulman ikilisi yapıyor.Serinin diğer filmlerine göre oldukça zayıf kalan Paranormal Activity 4 sadece ticari bir film olarak hafızalarda yer edinecektir.

Serinin bu bölümünde teyzesi tarafından kaçırılan Hunter'ın evlatlık verildiği ailede yaşanan paranormal olayları izliyoruz.Diğer filmlere nazaran uzunca bir süre eve kamera takılmıyor serinin bu bölümünde.Bu yüzden gerilim geç giriş yapıyor filme.Yine diğer bölümlerde olmayan bir kamera sistemi de deneniyor bu bölümde.Senaryonun artık birbirinden kopmuş bir seride ne kadar iyi olması beklenir orası da ayrı bir mevzu tabi.Doğrudan senaryo ile bağlantılı olmasa da kamera sistemi biraz canlılık katmış filme.

23 Ocak 2013 Çarşamba

Django Unchained (2012)

Zincirsiz
İzlemeyi günlerce ertelediğim Django Unchained'ı sonunda izleyebildim bu akşam.Tarzına oldukça yabancı olduğum bir yönetmenin ilk filmini izleyince çoğu sinemaseverin tepkisi nasılsa benim ki öyle.Olumlu yada olumsuz bir görüşten ziyade bir şaşkınlıktan bahsediyorum.Görüşümü de belirtmem gerekirse Django Unchained'ı çok beğendiğimi söylemek istiyorum.Western türüne yabancı biri de olsam her zaman bir hoşlantım olmuştur bu türe karşı.Django da western türünü yaşatan yönetmenlerden Tarantino'nun başarılı bir filmi olarak hafızama kazınıyor!..

Filmde Dr.Schultz tarafından özgürlüğüne kavuşturulan Django'nun,Schultz ile birlikte para karşılığı yaptıkları kelle avcılığı işi sayesinde köle olan eşini kurtarma hikayesi anlatılıyor.Filmlerinde her zaman olduğu gibi özgün senaryolara imza atan Tarantino upuzun ama sürükleyici bir hikaye ile seyircileri mest etmeyi başarıyor.Senaryo oldukça iyi.

20 Ocak 2013 Pazar

Les Miserables (2012)

Sefiller
Şüphesiz bu yıl en heyecanla beklediğim film Les Miserables'dı.Ancak genç kuşağın başarılı yönetmenlerinden Tom Hooper keyifli bir müzikal sunmasına rağmen türün yabancılarına hitap etmediği için büyük bir dezavantaj yaratmış.Bunu gidermenin en iyi yolu süreyi kısa tutup,diyalogları fazla müzikale sokmadan yapmak iken Hooper,süreyi kısaltamayacağı için diyalogların da tamamını müzikal yaparak büyük bir risk almış.Müzikal film izlemeyi seven biri olarak bu durumu dert etmesem de herkesin benim gibi düşünmeyeceği çok açık.Lakin şöyle bir gerçek var ki Les Miserables herkesin beğenebileceği,başarılı bir film.Sadece müzikal film sevmeyenler için eziyete dönüşebilir.Yine de Les Miserables beklentilerimin biraz altında kalsa da ilgiyi hak eden,oyunculuk performansları mükemmel ve teknik anlamda çok başarılı bir film.

19 Ocak 2013 Cumartesi

Silver Linings Playbook (2012)

Umut Işığım
2010 yılında The Fighter filmi ile adını geniş kitlelere duyurmayı başaran David O.Russell bu sefer Silver Linings Playbook ile karşımızda.Romandan uyarlama olan film 8 dalda Oscar adayı.En önemlisi de aday olduğu 8 dalın ana dallar olması (En İyi Film,Yönetmen,Erkek ve Kadın Oyuncu,Yardımcı Erkek ve Kadın Oyuncu,Kurgu ve Senaryo).Biraz dram biraz da komedi karışımı romantik bir 120 dakika sunan film izleyenleri memnun etmeyi başarıyor.Bradley Cooper ve Jennifer Lawrence gibi son dönemin en popüler iki yıldızını da kadrosunda bulunduran film bu yıl Akademi Ödülleri'ne damgasını vurabilir.

Filmde eşini banyoda bir adamla yakalayan ve adamı öldüresiye dövdüğü için 8 ay akıl hastanesinde tedavi gören Pat ile eşini bir trafik kazasında kaybeden Tiffany'nin eğlenceli hikayesi anlatılıyor.Senaryoyu çok klasik bulsam da eğlendiğimi söylemeliyim.Ortada çok yeni bir malzeme yok aslında.Klasik bir Amerikan ailesi ile deli iki gencinin öyküsü.Ancak Russell senaryoyu sıradanlıktan kurtarmak için yaptığı dokunuşlar yerinde.Filmin kitabını okumadığım için pek yorum yapamıyorum ancak yine de senaryonun biraz daha kuvvetli olmasını bekliyordum.

15 Ocak 2013 Salı

Lincoln (2012)

Altın Küre Ödülleri dağıtılmadan iki gün önce izlediğim Lincoln tipik bir Oscar filmi adeta.Altın Küre'de yaşadığı hezimeti görmezden gelirsek Oscar Ödülleri'nde aday olduğu 12 dalda iddialı bir film hala.Ancak filmi beğensem de senenin en iyi filmi olmadığını yazımın başında belirtmeliyim.Ben Lincoln'ı izlerken kendimi bir Amerikan genci gibi hissedip,geçmiş tarihimizle ilgili bir belgesel seyrediyor gibiydim.Diyaloglar üzerine kurulu bu upuzun filmde mükemmel oyunculuk performansları olmasa adeta belgesel tadı veriyor.Bu da beni kendisine bir türlü ısınamadığım Steven Spielberg karşısında bir kez daha düşüncelerimin olumsuz olmasına sebep oluyor!..

Film,ABD tarihinin en ünlü başkanlarından Abraham Lincoln'ın başkanlığının son dönemlerinde yaşanılan İç Savaş ve köleliğin kaldırılması konuları üzerinde yoğunlaşıyor.Ama ne yoğunlaşma!Senaryo o kadar dolu ki her şeyi en ince ayrıntısına kadar seyirciye ifade ediyorlar.Klasik Spielberg filmleri gibi upuzun bir film olan Lincoln başarılı senaryosuna karşın tarih belgeseli izlenimi vermekten kurtulamıyor.Bakalım Akademi senaryo dalında filmi nasıl değerlendirecek.

12 Ocak 2013 Cumartesi

The Hobbit:Unexpected Journey (2012)

Hobbit:Beklenmedik Yolculuk
The Lord of the Rings serisiyle 11 yıl önce hayatımıza giren Peter Jackson bu kez Yüzüklerin Efendisi'nin öncesini anlatacağı yeni üçlemesi The Hobbit ile karşımızda...Ünlü yönetmen kimilerine göre kısacık kitaptan üç tane upuzun film çıkarsa da serinin ilk filminde başarıyı yakalamış.Yıllar önce bir başyapıt film yada seri çeken yönetmenlerin yıllar sonra çektikleri filmlerinde bu başarıyı tekrarlayabilenleri çok azdır.Peter Jackson ise ufak tefek eksikliklere rağmen ilk serinin kimyasını tutturmayı başarmış görünüyor.The Hobbit:Unexpected Journey  ile tıpkı ilk seri gibi gittikçe büyülü bir hava yakalayabileceğinin de izlerini veriyor seri.3 dalda Oscar adayı olan film bakalım kaç ödülle evine dönebilecek,göreceğiz.

Filmde Ejderha Smaug'un cücelerin ülkesinden çaldığı hazineyi geri almak için Gandalf öncülüğünde zorlu bir maceraya çıkan 13 cüce ve bir hobitin hikayesi anlatılıyor.Çok kalın olmayan bir kitaptan her bölümü iki buçuk saatlik bir film çıkacağını düşünürsek filme epey eklemeler yapılmış.Hikayenin uzunluğuna rağmen başarılı kurgusuyla sıkmayan ve her zamanki sürükleyiciliğiyle seyirciye kendini izlettiren Hobbit başarılı bir film olmuş.

11 Ocak 2013 Cuma

House at the End of the Street (2012)

Sokağın Sonundaki Ev
Henüz 22 yaşında olmasına rağmen 2 Oscar adaylığı bulunan (2.adaylığının sonucu henüz belli değil) Jennifer Lawrence Hollywood'un en yetenekli oyuncularından birisi.Kişisel olarak da en sevdiğim aktristler listesinde yer alan Lawrence'ın her filmini izlemek büyük keyif.Bu yıl Oscar'a aday olduğu Silver Linings Playbook ve milyonlarca dolarlık hasılat yapan The Hunger Games dışında rol aldığı üçüncü filmi House at the End of the Street.İzlenebilecek ve klişelerle dolu bir film olmasına rağmen Lawrence'ın etkisi hissediliyor filmde.

Filmde annesiyle yeni bir başlangıç yapmak için taşınan Elissa'nın ölen komşularının oğlu Ryan ile geçirdiği gerilim dolu anlar anlatılıyor.Ancak 100 dakikalık filmde asıl heyecan ilk yarım saatten sonra başlıyor.Klişeler halinde ilerleyen ilk bölüm sonunda hareketlenen hikaye çarpıcı bir son yapmak istese de hedefine ulaşamıyor ancak kendini izletmeyi başarıyor.Daha çok psikolojik/gerilim türünde yer alabilecek filmin senaryosu kuvvetli değil.

85.Akademi Adayları Üzerine...

Dün adaylar açıklandığında bu kadar sürpriz bir liste beklemiyordum.Düne kadar favori gösterilen Zero Dark Thirty'nin yerinde yeller esiyor şimdi...Ben Affleck'in başarılı ancak sadece Amerikalılar'ı tatmin etmeye yarayacak Argo'su da gereken desteği görememiş gibi.

En İyi Film dalından başlayalım.Akademinin bağımsız filmlere yer vermesi güzel.Beasts of the Southern Wild'in adaylığını destekliyorum.Ancak Michael Haneke'nin başarılı filmi Amour'un hem En İyi Film hem de En İyi Yabancı Film kategorisinde yer alması doğru gelmedi bana.Amour'un yerine Moonrise Kingdom veya Cloud Atlas olabilirdi.

En kötü sürprizi ise En İyi Yönetmen adaylıklarında yaşadım.Kathryn Bigelow'un yerine Benh Zeitlin'in seçilmesi son yıllarda Akademi'nin bu kategoride yaş ortalamasını iyice düşürdüğünü gösteriyor.Kariyerinin ilk uzun metrajında adaylık alan 30 yaşındaki yönetmenin şansını merak ediyorum.Öte yandan Avrupa'nın en iyi yönetmenlerinden Michael Haneke'nin 70 yaşında ilk Oscar adaylığını alması da hayli ilginç.Haneke yerine Tom Hooper da aday olabilirdi bence.

4 Ocak 2013 Cuma

Flight (2012)

Uçuş
''Back to the Future'' serisi ve ''Forrest Gump'' filminin yönetmeni Robert Zemeckis yıllar sonra bir dram filmiyle karşımızda.Yılın uzun da olsa en iyi senaryolarından birine sahip Flight,Zemeckis'in de düşüşe geçen kariyerine dur demeyi başarıyor.Oyunculuk performanslarıyla da ön plana çıkmayı başaran Flight 2012'nin başarılı filmleri arasında yerini alıyor.

Filmde alkol bağımlısı bir pilotun son uçuşunda meydana gelen uçak kazası sonrası yaşadıkları çarpıcı bir biçimde ele alınıyor.Senaryo uzun olmasına rağmen gayet başarılı sayılabilir ancak filmin aşırı uzun olması beni bazı sahnelerde sıktı diyebilirim.Alkol bağımlılığının çarpıcı sonuçlarına değinen filmde küçük görünen bir sorunun aslında hayatı ne kadar mahfettiğini de gözler önüne sermesi bakımından başarılı buldum.

1 Ocak 2013 Salı

The İmpossible (2012)

İmkansız
El Orfanato ile korku sinemasını sallamayı başaran Juan Antonio Bayona'nın ikinci filmi The İmpossible 21.yüzyılın en büyük faciasına el atıyor.2004 yılında merkez yeri Endonezya olan ve çevresindeki ülkeleri de etkileyerek 230 binden fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan deprem ve tsunami felaketi üzerinden orada tatil yapan bir ailenin dramına odaklanan film türünün başarılı örnekleri arasına adını yazdırmayı başarıyor.

Noel tatilini Tayland da geçirmeye karar veren Amerikalı bir ailenin tsunami felaketi sonucu hayatta kalma mücadelesini anlatıyor film.Gerçek olaylara dayanan film tek bir aile üzerinden yaşanan tüm acı verici olayları da ekrana yansıtarak izleyiciyi etkilemek istiyor ve bunu da başarıyor.Senaryo anlamında alışılmışın dışında bir şey yok ancak oyuncuların performansı ve hikayenin gerçeklik payı senaryoyu olumlu yönde etkiliyor.Finale doğru ağladığımı da eklemeliyim.